Holistik hukuk

Bazı hakikatler parçalanmış, bölünmüş ve ayrışmış bir yapı ile ele alınamaz. Bir hakikati vardır ve ilgili olduğu her alanda bu hep gözükür. Meselâ güneş için belirli bir mekânda doğmuş ya da doğmamış olmak hakikati tektir. Yani mekânın bir kısmına doğmuş olmak, başka bir kısmına doğmamış olmak durumundan bahsedilemez.

Son zamanlarda bilimde yaşanan gelişmeler özellikle fizikte ortaya konanlar maddî âlemin de benzer bir durumda olduğundan ve varlığın holistik yapısından bahsedilmesine yol açtı. Bu bakış açısından ortaya çıkan varlık algısı ile aslında her şey ortak bir arka planın farklı yansımalarından ibaret. Her bir varlığın gerisinde de bütünün hakikati var. Hangi varlıktan geriye doğru ve derinliğine ilerleseniz varlığın bütününe ulaşırsınız. Yani her bir varlık bütünün farklı yansımasından ibarettir ve aslında bütünün bir yansımasıdır. Bu şekilde ortaya konan varlık algısına holistik varlık algısı ya da bütüncül bakış adı veriliyor. Bu aslında madde ve mânâ bütünlüğü içinde ele alınması gereken varlık hakikatine de bir basamak teşkil ediyor.

Madde ferdin ruh âlemindeki mânâları şekillere büründeren bir yapı. Ruhta var olan mânâlar kelimelere döküldüğünde bir boyutuyla maddîleşmiş, soyutluktan kurtulmuş olur. İnsanın da genel arayışı, tanımlanmış ve biçimlenmiş şekillerle varlığa muhatap olmak ve her şeyi olabildiğince müşahhaslaştırmaktır. Oysa mana kalıplara büründükçe, şekillere girdikçe, sınırlar içinde ifade edildikçe kuşatıcılığını ve sezgilere yansıyan boyutunu kaybeder. Eşyanın aslı olabildiğince mücerret ve sınırlardan arınmış buharımsı bir yapı arzeder. Bu yapı sıvılaştıkça ve kristalize oldukça belli bir alana hapsolmanın getirdiği zaafları da içinde bulundurur. Zıtlar dünyasında Eflatun’un idealarından fenomenler alanına geçildikçe varlık bir tür kalınlaşma, perdelenme, arızîleşme, arzîleşme ve zaaflarla içiçelik de bir zaaf olarak maddî alanın içine girer. Bu aslında kendisi de maddî bir yapıya bürünmüş olan insan tanımının en önemli zaaf noktasıdır. Maddî bir alana haps olmanın sıkıntılarını her an hisseden ruh, aslında soyut ve kuşatıcı özellikler taşır. Ruhta olan mânâları çoğu zaman yalnızca hissedersiniz. Bu mânâların ya da duyguların kelimelere dökülmesi, soyutluğundan ve kuşatıcılığından uzaklaşması anlamına gelir ki, bu da duygular dünyasının kelimelere dökülmekle kısırlaşması demektir. Belki de en güzel anlatım olabildiğince az şekil ve sınırla ve maddî dünyanın zaaflarından uzak bir yaklaşım ile ortaya koymaktır. Bazen yalnızca bir bakış, ciltler dolusu kitabın anlatamadığı anlamları barındırır. Anlatımda soyutluğun ön planda olması, aslında duygular ve sezgileriyle varlığın özüne muhatap olan insanın özüne daha uygun olmalıdır.

Bir müzik parçasının sözlerinden çok melodisinin etki ediyor olması, melodinin kısmen soyutluk içermesinden kaynaklanıyor olmalıdır. Resimde de çizgilerin sınırları ne kadar belirsiz ve reellikten ne kadar uzaksa resim karesine ya da tuvale sığdırılabilecek anlamlar o kadar artar. Çoğu zaman san'at erbabı kendi iç dünyasının güzelliklerini eserine yansıtamamanın ıztırabını dile getirir. Bu, mânâlar âleminin aslında sezgiler ve duygular dünyasında olmasından kaynaklanıyor olmalıdır. Tarih boyunca insanı bu tanımı ile belli bir konuma getiren sezgileri ve duyguları olmalıdır. İnsanlık tarihi, mağara insanı ile teknolojinin en uç nimetlerini kullanan insan arasında bu anlamda çok önemli farklılıklar olmadığını ortaya koymaktadır.

Determinizmin çok belirgin şekilde insan hayatını etkilemesi ve sanayi devrimi gibi gelişmelerin maddeye çarpıcı bir görünüm kazandırmasının ardından bütün idrakini maddî alana yönelten insan topyekûn mânâ boyutunda da körelme zaafını yaşıyor. Bu sebeple olsa gerek, geçtiğimiz yıllar içinde san'atta soyut düşünce gerektiren alanlarda önemli eserler ortaya konamıyor. Bu durum, insanlığın kollektif şuurunda bir çocuksuluk, gabîleşme ve kabalaşma halini de beraberinde getiriyor. Yavaş yavaş incelik, estetik, letâfet gibi kavramlar rencide oldukları bu dünyadan ve sosyal hayattan çekilerek daha lâtif alanlar olan hayal ve misâl âlemine doğru gidiyorlar. Sadece faydalanmanın ve hedefe ulaşmanın önemi ile varlık âlemine muhatap olan çocukların belki hayal dünyasında da zamanla bu kavram kaybolacak. Oysa insanı lâyık olduğu değere yükselten ruhundaki incelikler ve bir kokunun, sesin ya da ışığın letafetiyle her tarafı kuşatacak duygular boyutudur.

Modern dünyanın varlığı değerlendirme şeklinde sosyal kavramlar da, maddenin değerlendirildiği analizci ve sentezci yapı ile ele alınmış. Meselâ hukuk tek hakikat iken zaman ve şartlar ve kişilere izafî bir hâle gelmiş ve hukuk adı altında pek çok zulüm işlenebilecek yolların kapıları açılmıştır. Özünde aynen güneşin doğması gibi tek hakikat olan hukuk kişilere izâfeten uygulandığında adalet-i izafiye kavramının çizdiği alandan bahsetmiş oluruz. Oysa, velâyet yolunun şahı Hazret-i Ali’nin (r.a.) Hazret-i Muhammed’den (a.s.m.) aldığı ders adalet-i mahzadır. Yani hukukun bölünmezliği, bütünlüğü, bir cana kıymanın bütün insanların canına kıymakla aynı anlama geldiği hukuk algısıdır. Bu aslında topyekûn sosyal hayatın her tarafını kuşatan bir hukuk algısı gelişmedikçe gerçek adalet ve hukuktan bahsedilemeyeceğinin, tek masumun hakkı ile bütün masumların hakkının birbirinden farkı olmadığının, azlık ya da fazlalık kavramları ile ifade edilemeyeceğinin karşılığıdır. Aslında varlığın genelindeki genel hâl gibi hukukta da bütüncül bir yapı ve tek hakikatin küçük olaylara yansıması durumu vardır. Bu durum bir karınca ya da pireye dahi yapılan haksız muâmelenin genel hukuk algısında ve adalet hakikatinde bir rencide olma sonucunu doğuracaktır.

Hukuk felsefesi açısından adalet-i mahza çok önemli ve Batı hukukunun eşyaya maddeci yaklaşımından çok farklı bir bakış açısıdır. Bu kavramın bugünkü fizik terminolojisine uygun karşılığı holistik hukuk algısı olabilir. Bu algı ile oluşan bir sosyal düzende ve oluşturulan anayasalarda hakkın üstünlüğü ve hukukun topyekûn hayata hâkimiyeti esas olacaktır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*