Hormonlu gül, dikensiz Meclis

alt

Gül dikensiz olmaz.
Gülü seven dikenine katlanmalı.

… İdi, eskiden.
Şimdi hormon çıktı, genetik ilmi gelişti.
Dikensiz gül de oluyor, gül bahçesi de.
Yeter ki değişimi gerçekten iste ve gereklerini yerine getir!
Dikensiz gül fıtri midir? Sağlığa uygun mudur? Hayır, elbette değil. Sunidir ve risklidir.

Ama huzur ve güven adına dikensiz gül icad ediliyor!

Acaba aynı kural siyasette de mi işliyor?

Geçen haftaki İçtüzük tartışmaları gösterdi ki iktidar sahiplerinin çoğu, “dikensiz Meclis bahçesi” istiyorlar. İktidar milletvekillerini meclise doldurabilmek zor geliyor, muhalefet milletvekilleri de gelmeden kanun yapılabilsin demeye getiriyorlar

Oysa Bediüzzaman onlara diyor ki; “Muhalefet meşru ve samimi bir muvazene-i adalet unsurudur”.

İktidar her ülkede var, meşru ve sağlıklı muhalefet sadece demokrasilerde var.
Muhalefeti güçlendirmek iktidarı gerçek mânâda güçlendirmenin ön şartı.
Muhalefeti gözeten ve muhalefetin gözetlediği iktidar, ancak bu iktidar, salt kudret olmaktan çıkar, akıl ve kalbin de imtizacıyla donanmış bir vicdana dönüşebilir, vicdanlara hükmedebilir.

Ey mebuslar, beyler, hanımlar…
Madem ki ba’solunmuşlardansınız,
Gelin demokrasiyi hazmedin, nefsinizi demokrasiye dönüştürün.
Demokrasiyi, nefsinize hoş gelecek bir “sebze yemeği rejimi” zannediyorsanız yanılıyorsunuz.

Muhalefetsiz demokrasi olmaz.
“Hormonlu demokrasi” demokrasi değildir.
“Demokratlarsız demokrasi” gerçek demokrasi olamayacağı gibi…
Bazı dostlarımız diyorlar ki “hep tenkid ediyorsunuz, hiç mi iyi şeyler olmuyor, onları siz görmüyor musunuz.”

Evet görüyoruz.
Ama bir şeyi daha görüyoruz:
“Allah için tenkit eden dostlar” azalmış, hatta neredeyse hiç kalmamışsa, bu boşluğu doldurmak, ancak; beklentisi olmayan, gerektiğinde gerektiği kadar “köşeli” olabilen, “dost görünme” derdi taşımayan dostlara kalıyor.

Biz öyle dostlardan olmak istiyoruz.
Hem, güzeli görmek ve göstermek kolay. Gazetecinin işi sadece güzeli göstermek değil. Güzel bir üslupla olmak kaydıyla, yanlışı ve eksiği de göstermek gazeteciliğin raconu olmalı, değil mi?

Hele “dindarların iktidarını” tenkit ettiğimiz için bizi tenkit eden “dindar dostlar” var ya…
Siyasetin hayırcılar ve şerciler şeklinde iki kutuplu olduğunu zanneden safdil dostlar var ya…
Dindar siyasetçiyi ya da idareciyi tenkit edersek dinsizlerin hatta din düşmanlarının safına geçmiş olacağımızı ya da onların değirmenine su taşıyacağımızı iddia eden dostlar var ya…

İşte onlara tek bir cevabımız var:

Dindarlık hakikatin önünde engel mi yoksa hakikate vesile mi olmalı? Dindarın hatasını göstermekten, “dindar olduğu için” kaçınmak, acaba dini haksızlığa ve hatta zulme alet etmek değil midir? Böylelerin hatasını deşifre edebilmemiz için mızrak ucuna ayet mi takmaları lazım.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*