Hoşgeldin ey Andelîb-i Zîşân!

alt

“Nev-i beşerin andelîb-i zîşânı ve
benîâdem’in bülbül-ü zü’l-Kur’ân’ı,
Muhammed-i Arabîdir (asm).” (Sözler)

Kâinat Sultanı daha hiçbir varlık yokken, “Ben gizli bir hazine idim. Görmek, görünmek ve bilinmek istedim. Bunun için âlemleri yarattım” (hadis-i kudsî) sırrı gereğince, en evvel varlık hamurunun maye, çekirdek ve nuru olan, bütün şehadet ve gayb âlemlerinin medar-ı iftiharı Peygamber Efendimizin (asm) nurunu yarattı. O çekirdek-i aslînin neşv-ü nemâ bulmasıyla, onun dal, budak ve meyvesi olan şecere-i kâinatı halk etti.

Bundandır ki, Cenâb-ı Hak: “Levlâke levlak, lemâ halaktü’l-eflak (Ey Habibim! Sen olmasaydın Ben varlık âlemini yaratmazdım. Bütün bunları sana olan muhabbet ve sevgim sebebiyle yarattım)” buyurarak, Peygamber Efendimizin (asm) Muhabbetullah’ın, bu varlık denen esrârın mayesi, sebebi ve harcı olduğunu beyan etmiştir.

Ey nuruyla âlemi gülşene çeviren Sevgili! Şecere-i kâinatın en çetin savaş, tecellî ve imtihanlarının yaşanıp mahsulatını vereceği Arz Gemisi seyahate başladığında, gemiye ilk binen insan Hz. Âdem’in (as) ilk karşılaştığı yine senin göz alıcı nurundu. Gördüğü o nurdan gözü kamaşıp, o nuru kendinden geçercesine seyreden Hz. Âdem (as), Rabbine suâli neticesi mahiyetini anladığı bu nurun sahibine inkıyad eyleyerek, tâ o zaman biat etmişti. Evlâtları olan yüz yirmi dört bin enbiya ve yüz yirmi dört milyon evliya da, cedleri Âdem’in (as) yolundan giderek muhabbet ve hayranlıkla sana biat ettiler.

Senin mezra-i dünyaya gelerek misafir olduğun ilk an yok mu! Ah ne doğuş ve dirilişti o an! Mekke’den bir nur, en parlak şekilde yayıldı on sekiz bin âleme… O gece ay, mihverine koyulalıdan beri, bir daha gerçekleşmeyecek en parlak doğuşunu yaşadı, yıldızların milyarlarcası senin sevgin bir başka döndü Mevlevîcesine… O gecenin sabahında güneş bir başka şevkle doğdu, doğduğu her şeye muştuladı senin gelişini… Seni bekledi o gece dağlar taşlar; selâm verdi sana bütün melekler ve kuşlar… Varlık âlemi senin dünyaya teşrif ettiğin o ânı, benzeri bir daha hiç yaşanmayacak bir şehrâyin ilân etti…

Hepimiz seninle doğduk, senin hürmetine yaşıyoruz, ey Gül-i Rânâ… Yediğimiz her lokmada, içtiğimiz her damla suda ve alıp verdiğimiz her nefeste hep senin nurun var. Senin gibi bir sevgiliyi varlık âlemine bahşeden Kâinat Sultanı’na ezelden ebede, zerrat ordusunun tesbihatlarının esir sahifesindeki intişar ve tecellileriyle çarpımı adedince hamd ederiz. Dünya hanına teşrif ettiğin ilk anda lisanından dökülen “ümmetî!, ümmetî!” sadalarına, bizi de masadak eylediğin ümmetinden olduğumuzu Rahmet’ten umarak, kimsenin kimseyi tanımayacağı ruz-i mahşerde, ne olur o şems-i tâbân gibi nur saçan bakışlarını bize de çevirerek, “Ümmetim!” nidalarıyla bizi de çağır; tâ ebedî saadetin asude baharlarını yaşayalım.

Ey Makam-ı Mahmud kendisine bahşedilen Habib! “Elfü elfi salâtin ve elfü elfi selâmin aleyke Ya Rasûlullah” diyerek, insanlığın Hz. Âdem’den bu yana şer ve fitnesinden Allah’a sığındığı bu fitne, fesat asrında senin kudsî dâvânı kâinata ilân eden, dâvânın son müceddidi, evlâdın Said’in (ra) senden şefaat ve yardım isteyen yakarışlarıyla deriz ki:

“Allah’ım, kalplerimizi imân ve Kur’ân nuruyla nurlandır… Kulun, peygamberin, seçtiğin, dostun, mülkünün güzelliği, masnuâtının melîki ve sultanı, inâyetinin gözbebeği, hidâyetinin güneşi, hüccetinin lisânı, rahmetinin timsâli, mahlûkatının nuru, mevcudâtının şerefi, mahlûkatının çokluğu içinde birliğinin kandili, kâinat tılsımının keşşâfı, rubûbiyet saltanatının dellâlı, hoşnut olduğun şeylerin tebliğ edicisi, gizli isimlerinin tanıtıcısı, kullarının muallimi, âyetlerinin tercümânı, rubûbiyet güzelliğinin aynası, şuhud ve işhâdının medârı, âlemlere rahmet olarak gönderdiğin habîbin ve resûlün olan Efendimiz Muhammed’e (asm), onun bütün âl ve ashâbına, kardeşleri olan diğer peygamber ve resûllere, melâike-i mukarrebîne ve sâlih kullarına salât ve selâm eyle. Âmin.”

Dünya hanına teşrif ettiğin o nurlu günün her yıl dönümünde sana olan sevgimiz daha da tazelenip artıyor. Sana medyûn-u şükranız. Çünkü sen âlemlerin efendisi, çiçeği, gül-ü Muhammedî’sin (asm).

Hoş geldin bütün şehadet ve gayb âlemlerinin medar-ı iftiharı, hoş geldin! Hoş geldin beşerin andelîb-i zîşânı! Ne olur bize de sahip çık, bize de şefaat eyle! Âmin!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*