Hübel

İslam öncesi cahilliye döneminin sembol putlarından olan Hübel, aynı zamanda müşriklerin taptığı 360 putun içinde başput, yani en büyük put olarak kabul ediliyordu. Müşriklerin hayatında çok büyük yer teşkil ediyordu. Yeni bir işe başlayacaklarında, evleneceklerinde, seyahate çıkacaklarında, ticarete başlayacaklarında ve daha bir çok karar arifesinde ona gitmeyi zorunlu kabul ediyorlardı.

Kabe’ye yerleştirilmiş ve Hz. İbrahim (as) tarafından kazılan kuyunun üzerine dikilmiştir. Risale-i Nur’da; Peygamber Efendimizin geleceğini müjdeleyen, şeytanların recm edilip artık gayptan haber alamayacaklarına işaret sayılan, “Yıldızlar saçıldığı zaman…” ayetinin tefsiri yapılırken ismi geçmiştir.

Cahilliye döneminin önemli sembollerinden olan Hübel, Kabe’nin hem içinde hem de dışında bulunan tüm putların en büyüyü olarak kabul edilmekteydi. İnsan suretinde ve kırmızı akikten yapılmış olan Hübel, Kureyşlilere sağ kolu kırılmış olarak intikal etmişti. Kırık kolun yerine altından bir kol takılmıştı.

İslamiyet’in doğuşundan evvel Kabe’ye yerleştirilmiş bulunan Hübel’in, Mekke’ye ne zaman, kimler tarafından ve nereden getirilip yerleştirildiği hususu tartışmalı olup, farklı rivayetler ortaya atılmıştır. Rivayetlerden birine göre, milattan önce Amr bin Luhay tarafından Arap yarımadasına sokulmuştur. Amr, Hübel’i Cezire’nin Hit kentinden getirerek, Kabe’nin içine ve Hz. İbrahim Aleyhisselam tarafından kazılan kuyunun üzerine yerleştirmiştir.

Hübel’in Amr bin Luhay tarafından değil, Huzeyme bin Müdrike tarafından getirildiğine dair de rivayette bulunulmuştur. Bu rivayete göre Huzeyme ilk defa Hübel’i getirerek Kabe’nin içine yerleştirmiş ve hatta bu yüzden, sonraları Huzeyme’nin Hübel’i şeklinde anıldığına da yer verilmiştir.

Amr bin Luhay tarafından Hübel’in getirildiği belirtilmekle beraber, Cezire’den değil de Suriye’nin Belka bölgesinden getirtildiğine dair bir başka rivayette de bulunulmuştur. Bu bölgede insanların puta taptığını gören Amr, merak edip sebebini sormuş, kendisine; tanrıları oldukları, düşmanlarını mağlup edip zafer kazanmak için onlardan yardım istedikleri ve kendilerine yardım ettikleri, yağmursuzluk ve kuraklık zamanlarında yine bunlardan yağmur isteyince, yağmurun yağdırıldığını kendisine söylemişler. Bölgeye yaptığı seyahati sırasında bu durumu gören Amr, dönüşünde Hübel’i alıp Mekke’ye getirtmiş ve Arapların da ona tapmalarını sağlamıştır.

İslam öncesi Arapların hayatında önemli bir yer tutan Hübel’in, ne zaman, kimin tarafından ve nereden getirildiğinden daha önemli olan husus, Arapların buna yükledikleri konum ve günlük yaşamlarında edindiği mahiyeti olmuştur. Hübel, müşriklerin hayatında çok büyük bir yer edinmiş ve bir çok konuda bu puta gidilmiştir. Müşrikler; soyu belli olmayanın soyunu tespit etmek, öldürülen kişinin kan, yani diyet parasını ödetmek, ticaret yapmak, evlenmek, herhangi bir işe başlayıp başlamamak, yolculuğa karar vermek, çocuklarını sünnet ettirmek, su için kuyu açmak ve daha pek çok işleri için hep Hübel’e gitmiş ve ondan sonra karar vermişlerdir.

Müşrikler, yukarıda belirtilen işlere karar vermeden önce Hübel’in yanına giderlerdi. Hübel’in yanında yedi adet ok bulunurdu. Her okun üzerinde ayrı bir yazı vardı. Buraya gelen insanlar, önemli işleri konusunda yapıp yapmamaya karar vermek için bu okları çeker ve ona göre işlerine girişirler, hayatlarını buna göre şekillendirirlerdi. Mesela, bu oklardan üç tanesi soyu şüpheli olanların soyunu tespit etmede kullanılırdı. Oklardan birinin üzerinde “sizdendir” anlamına gelen minküm, ikincisinde “sizden değildir” anlamına gelen min gayriküm, üçüncüsünde ise “sığıntıdır” anlamına gelen mülsak ifadeleri yer almaktaydı.

Herhangi bir kimsenin soyundan şüphe duyulduğu zaman, soyunu belirlemek üzere, yüz dirhem para ve bir kurbanlık deve ile birlikte Hübel putunun önüne gelirlerdi. Getirdikleri para ve kurbanlık deveyi fal oklarını çekmekle görevli olan kişiye verdikten sonra, soyu şüpheli kişiyi putun önüne koyarlardı. Bu işler tamamlandıktan sonra; “Ey Tanrımız, bu falan oğlu falandır. Ona şunu yapmak istiyoruz. Bu konuda gerçeği ortaya çıkar” mealinde dua ederlerdi. Dua faslı bittikten sonra, görevliye, “çek” denirdi. Eğer çekilen okun üzerinde sizdendir ifadesi yazılıysa, söz konusu kişinin soyu temiz ve kendisini oraya getirip ok çektirenlerin soyundan olduğuna hükmedilirdi. Şayet, sizden değildir ifadesi yazılı ok çıkarsa, o kişi içinde bulunduğu kabileye mensup olmadığı, ancak, anlaşmalı olduğuna hükmedilirdi. Eğer üçüncü, yani sığıntıdır ibaresi yazılı ok çıkarsa, soyunun belli olmadığına ve içinde yaşadığı aşiretle de anlaşmalı olamayacağına hükmedilir ve bu şekilde tatbik edilirdi.

Müşrikler; öldürülmüş olarak bulunup, kimler tarafından cinayetin işlendiği bilinmeyen durumlarda, diyet parasını ödetebilmek için de yine bir çeşit fal bakma olan bu yola baş vururlardı. Hübel’in etrafında toplanan insanlardan, ok çekme işlemi kime isabet ederse diyeti o öderdi. Bunun için, üzerinde el-akl yazılı ibare bulunan oku çekmek yeterliydi. Kur’an-ı Kerim’de bu ve benzeri şeyler, şeytanın pis işleri olarak belirtilip, şöyle buyrulmaktadır:

“Ey iman edenler! İçki, kumar, putlar ve kısmet çekilen zarlar hep şeytanın işinden birer pisliktir; ondan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide 90)

Risale-i Nur’da, semavi hadiselerin, İnfitar Suresi ikinci ayetinin (Yıldızlar saçıldığı zaman) konu edindiği bölümde Hübel ismi geçmektedir. Peygamber Efendimizin zuhuru zamanına denk gelen çok sayıda yıldızın düşmesi olayı; şeytanların recmine alamet, vahiy zamanının geldiğine, kahinlerin ve cinlerin gaybden artık haber alamayacaklarına ve bu faaliyette bulunanların önlerine set çekildiğine, Peygamber Efendimizin (asm) insanlara ve cinlere gönderildiğine işaret olmuştur. (Barla Lahikası, 1996, s. 167). Bu konunun işlendiği risale eline ulaşan Üstad’ın talebelerinden Hüsrev; ayet-i kerimede işaret edilen semavi hadiselerin ilkinde, “başta insan suretinde yapılmış Hübel tâbir ettikleri büyük putlarıyla 360 putu ilâh kabul eden müşrikîn-i Kureyş’in helâkini netice…” (Barla Lahikası, Envar Neş., İstanbul, 2004, s. 291; Risale-i Nur Külliyatı, 2. C., Nesil Yay., İstanbul, 1996, s. 1527-27) verdiğini ifade ettikten sonra, “İnşaallah bu ikinci vuku’da 14’üncü asr-ı Muhammedîde … ve yirminci asır namını alan bugünde, ehl-i fetretin putperestliğin daha feci bir surete giren suretperestliğinin kökü kesileceğini bize ilân ediyor” dua ve temenni ifadelerini dile getirmiştir.

Hübel putu, Mekke’nin fethinden sonra diğer putlarla birlikte kırdırılıp ortadan kaldırılmıştır. Bu tarihten evvel, Uhud Savaşı sonrasında bölgeden ayrılan Ebu Süfyan, “Şanın yücedir Hübel” şeklinde ifade sarfedince, Peygamber Efendimiz (sav) Hz. Ömer’e (ra), “Allah en büyük, en yücedir” diye karşılık vermesini buyurmuştur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*