
Bir ince teli, rüzgâr her tarafa çevirebilir.
Fakat içtima ve ittihad ile hâsıl olan hablü’l-metin ve urvetü’l-vüska değme şeylerle tezelzül etmez. İcma-ı ümmet, şeriatta bir delil-i yakinîdir. Rey-i cumhur, şeriatta bir esastır. Meyelân-ı amme şeriatta muteber ve muhteremdir.
İşte, bakınız: Eski padişahların iradesini, Ermeni rüzgârı ve ecnebi havası veya vehmin vesvesesi esmekle çevirebilirdi. O da, sükûta rüşvet-i maneviye olarak, birçok ahkâm-ı şeriatı feda ediyordu. Şimdi kapı açıldı; fakat tamamı ileride. Üç yüz ârâ-i mütekabile ve efkâr-ı mütehalife, hak ve maslahattan başka bir şey ile musalâha etmez veya sükût etmezler. Hak ve maslahat ise, şeriatta esastır. Fakat, “Zaruretler haramları mübah kılar” kaide-i şer’iyesince bazen haram bildiğimiz şey, ilca-i zaruretle vacip olur. Taaffün etmiş, parmak kesilir; tâ el kesilmesin. Selâmet-i millet, cevher-i hayata tevakkuf etse, vermekten tevakkuf edilmez; nasıl ki, edilmedi. Dünyada en acip, en garibi, ruhunu iftiharla selâmet-i millete feda edenlerden, bazen garazında menfaat-i cüz’iye-i gururiyesinde buhl eder, vermiyor.
Demek, şeriatı isteyenler iki kısımdır: Biri, muvazene ile zarureti nazara alarak, müdakkikane meşrûtiyeti şeriata tatbik etmek istiyor. Diğeri de, muvazenesiz, zahirperestâne, çıkılmaz bir yola sapıyor.
Sual: “Meclis-i Mebusanda Hıristiyanlar, Yahudîler vardır. Onların reylerinin şeriatta ne kıymeti vardır?”
Cevap: Evvelâ, meşverette hüküm ekserindir. Ekser ise Müslümandır, altmıştan fazla ulemadır. Mebus hürdür, hiçbir tesir altında olmamak gerektir. Demek hâkim İslâm’dır.
Saniyen: Saati yapmakta veyahut makineyi işletmekte, sanatkâr bir Haço ve Berham’ın reyi muteberdir; şeriat reddetmediği gibi, Meclis-i Mebusandaki mesalih-i siyasiye ve menafi-i iktisadiye dahi ekserî bu kabîlden olduğundan, reddetmemek lâzım gelir. Amma ahkâm ve hukuk ise, zaten tebeddül etmez, tatbikat ve tercihattır ki, meşverete ihtiyaç gösterir. Mebusların vazifesi, o ahkâm ve hukuku suistimal etmemek ve bazı kadı ve müftülerin hilelerine meydan vermemek için bazı kanunları yapmak, etrafına sur etmektir. Aslın tebdiline gitmek olamaz; gidilse, intihardır.
Eski Said Dönemi Eserleri, Münâzarât, s. 223
LÛGATÇE:
delil-i yakinî: Kesin ve sağlam delil.
hablü’l-metin: Sağlam ip.
ittihad: Birlik, birleşme.
mebus: Milletvekili.
mesalih-i siyasiye: Siyasî faydalar.
menafi-i iktisadiye: Ekonomiyle ilgili menfaatler.
tezelzül: Sarsılma.
urvetü’l-vüska: Kopmaz, sapa sağlam kulp.
Benzer konuda makaleler:
- Bir ince teli, rüzgâr her tarafa çevirebilir
- Mebusân hâkim olmalı
- Mebusların vazifesi, hukuku sû-i istimâl ettirmemektir
- Demokratlık ve meşveret
- Said Nursî, Ermeni ve Yahudilere nasıl bakıyor?
- Hakkı tanıyan, hakkın hatırını feda etmez
- Hakkı tanıyan, onu hiçbir hatıra feda etmez
- Hukukta, ‘hukukullah’ı düstur-u amel yapınız
- Hürriyet ve meşrûtiyeti takdir etmeyenler kimlerdir?
- Yaşasın ittihad-ı millî; ölsün fikr-i intikam!

Kur’an’ı çağa tefsir ederek, “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, bu dünyadaki vazifem nedir?” sorularına cevaplar sunan, “iman-ı tahkiki”, “ahlâk” ve “istikamet” rehberi Risale-i Nur Külliyatı’nın müellifi.
O da sükûta rüşvet-i maneviye olarak bir çok ahkâm-ı şeriatı feda ediyordu.
Asar-ı Bediiyye – 305/ örnek verebilir misiniz? çok ahkam ı seriatı feda etmesine. teşekkür ederim