Hür Adam ve ötesi

Tv’den internet formatına çevrilen iki ayrı sohbeti izledim. İkisinde de hayretime dokunan bazı noktalarına rastladım.

Bu sohbetlerden biri, muhterem Mustafa İslâmoğlu’na, diğeri ise gazeteci–yazar Şahin Alpay’ın sunumuyla Prof. Mehmet Altan ve Prof. Eser Karakaş’ın da konuşmacı olarak katıldığı değerli akademisyen gruba ait.

 

Değerli İslâmoğlu, pek takdirkâr ifadelerle “Hür Adam” filminden söz ediyor. Bu noktada bir problem yok.
Genel değerlendirme tarzındaki ifadelerinin bir yerinde, hiç gereği yokken, Üstad Bediüzzaman’ın takipçilerini tenkit ediyor. Talebelerinin Üstad’ı hakkıyla anlamaya perde çektikleri iddiasında bulunuyor.
Oysa, bazı talebelerinin şahsî ve cüz’i hataları olsa bile, Nur Şakirdlerinin mutlak ekseriyeti Nur Risâlelerini okuyup istifade etmeye, Üstadları olan Bediüzzaman Hazretlerini bütün hulûs–i kalbiyle anlamaya ve aynen onun gibi Sünnet–i Seniyyeyi nefsinde tatbik etmeye gayret ediyor.
Hülâsa, şahsî veya cüz’i bazı kusurlar, umuma şâmil edilmemeli, umumun hukukuna nakise getirilmemeli.
* * *
Diğer sohbet programında ise, sayın Şahin Alpay, kelimenin tam anlamıyla hakperestçe bir tavır sergiliyor.
Alpay, “Konumuz ‘Hür Adam’ ekseninde Bediüzzaman Said Nursî” diyor ve diğer iki konuşmacıyı da bu çerçevede konuya dahil etmeye çalışıyor.
Fakat ne hikmetse, sayın Altan ile sayın Karakaş bir türlü ana konuya gelmiyor, hakkında soruşturma açılan ve şiddetli hücûma mâruz kalan Hür Adam filmiyle ilgili bir genel değerlendirme yapmaya yanaşmıyor. Hatta, iki de bir başka konulara atıfta bulunarak, programın konseptini değiştirmeye yöneliyorlar.
Neyse ki, tecrübeli gazeteci Şahin Alpay, başarı gösteriyor ve konuklarının dikkatini yeniden Hür Adam’a çekerek sohbetin devamını sağlıyor.
Fakat, o da ne?
Sayın Altan konuya öyle bir noktadan dalıyor ki, hayret etmemek elde değil.
Özetle şunu söylüyor: “Tamam, Hür Adam’a hücum ediliyor, haksız eleştiriler yapılıyor; bu yanlıştır. Ancak, Said Nursî taraftarları da aynı yanlışı ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisi konusunda yapıyor. Böyle demokrasi anlayışı olmaz…”
Oysa bu kıyas, bütünüyle “kıyas–ı maalfârık”tır. Ömrü çilelerle yoğrulmuş, türlü zulüm ve işkenceye mâruz kalmış olan Said Nursî ile ilgili bir film hakkında hiç olmazsa objektif bir nazarla konuşmak mümkün iken, tutup hiç ilgisi olmayan bir meselede kıyaslamada bulunarak adeta jakobenlerin hevesini kamçılamaya çalışmak, bize bir hayli tuhaf geldi.
Geçen sene Said Nursî hakkında gazetemizin “Aydınlar Konuşuyor” isimli ilâvesinde hakperestçe yazılmış bir yazısı yayınlanan aynı Mehmet Altan, yine gariptir ki, Mart ayında birlikte katıldığımız Düzce’deki “Demokratik Açılım ve Bediüzzaman’ı Anma Paneli”ndeki konuşmasında bir tek kelime ile olsun “Bediüzzaman”dan söz etmedi.
Şahsen, sayın Altan ve sayın Karakaş gibi bazı aydınlarda çok taaccüp ettiğim şu “Bediüzzaman’dan hiç söz etmeme” tavrının sırrını bir türlü çözemedim, sebebini anlayamadım.
Evet, bizzat kendilerinin de katılmış olduğu konunun ana gündem maddesi Bediüzzaman olmasına rağmen, ondan hiç bahsetmemeleri, hatta bazan (Düzce’de olduğu gibi) “Bediüzzaman Said Nursî” ismini telâffuz dahi etmemeleri, bizim gibi birçok okuyucumuzun da garibine gitmiştir.

Özetin özeti: Bediüzzaman Said Nursî’yi takdir ettikten sonra, dönüp talebelerini veya takipçilerini tenkit etmek, yahut toptancı bir yaklaşımla suçlamada bulunmak, hakperestçe bir yaklaşım olmadığı gibi, bu yaklaşım tarzı, aynı zamanda duyguları incitici, vicdanları yaralayıcı olmaktadır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*