Hür İslam kadınları

İslâm dini kadına büyük değer vermektedir.

Kadınları insanlığın yarısı olarak görmektedir. Farklı dinlerde kadınlar bir meta olarak görülürken, İslâmiyet kadına pek çok hak ve hürriyetler tanımış ve el üstünde tutmuştur. Aynı zamanda kadını, toplumu eğitici bir fert olarak görmüştür. Seksen yıllık ömründe en esaslı ve sarsılmaz dersi validesinden aldığını söyleyen Bediüzzaman Said Nursî, “Evet, insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir” diyor.

İslâm dini, kadına büyük değer vererek, hürriyet imkânı tanımıştır. Nitekim Veda Hutbesi’nde bunun güzel bir örneğini görebiliyoruz: “Ey insanlar! Kadınların haklarını korumanızı ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız. Onların iffet ve namuslarını Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde haklarınız, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır.”

Emanet, sadece bir kimsenin sahip çıkması, koruması gereken bir şey değildir. Aynı zamanda kişinin yapmakla sorumlu olduğu işlerin şuurunda olması, emniyet ve güveni sağlaması ve hukukunu koruması gibi anlamlara da geliyor. Ancak ne yazık ki kadınlar, emanet olarak görülmediği gibi bir meta gibi içtimaî alanın her köşesinde kullanılabiliyor. Kadınlara verildiği söylenen hak ve hürriyetler, modern akımların gölgesinde kalabiliyor. Kadınlar, İslâmiyetin sunduğu emniyet ve güvene kavuşamıyor, ayrımcılık, şiddet ve aşağılamalara maruz kalabiliyor. Bunun acı örneklerini günümüzde görüyoruz. “Emanet zayi olduğunda kıyameti bekle” 1 hadisi, bu noktada ibretlik mesajlar veriyor. İslamın sunduğu tesettür ile kadınlar, hürriyetin kapılarını aralıyor, emniyetli ve güvenilir bir ortama kavuşuyor.

Şiddet, kimden kime olursa olsun, dinimizde yoktur. Her konuda olduğu gibi çağın sorunu olan toplumsal şiddet konusunda da, sözlerin en güzeli olan Kur’ân’ı referans almak durumundayız. Kur’ân’ın “Kadınlarla iyi geçinin” 2 emrine göre, ilişkilerde kadınlara karşı iyi ve nazik davranılması gerektiğini anlıyoruz. Ve yine Allah’ın en sevgili kulu olan Peygamberimizin (asm) hayatına da baktığımızda hiçbir insana kaba ve nezaketsiz davrandığını görmüyoruz. Hz. Ayşe şöyle rivayet ediyor: “Resûlûllah hiçbir hizmetçiye de, hiçbir kadına da vurmamıştır; hatta o, eliyle (bile) hiçbir şeye (vurup) dayak atmamıştır.” 3. “Sizin en hayırlınız hanımlarına karşı en iyi davranandır” 4 Evet, Allah’ın sevgisini ancak Kur’ân ve sünnete uyarak kazanabiliriz. Fedakârlık olarak büyük vazifeler üstlenen hanımların haklarını gözetmek, onları memnun etmek, toplumun uyması gereken bir vazife olmalıdır. Bu sadece erkeklerin değil, kadınların da dikkate alması gereken bir hakikattir.

İslâm dini, kulluk ve ibadette olduğu gibi, hak ve hürriyetler hususunda da kadınla erkeği eşit kılmıştır. Diğer konularda ise kadın ve erkeği birbirinin tamamlayıcısı olarak görmektedir. Kadının erkekten üstün yönleri olduğu gibi erkeğin de kadından üstün cihetleri vardır.

Bediüzzaman, bunu şöyle ifade ediyor: “Nasıl ki kadınlar kahramanlıkta, ihlâsta, şefkat itibarıyla erkeklere benzemedikleri gibi, erkekler de o kahramanlıkta onlara yetişemiyorlar. Öyle de, o mâsum hanımlar dahi, sefahette hiçbir vecihle erkeklere yetişemezler.” 5

Velhasıl, İslâmiyet kadın ve erkeğin haklarını korumaktadır. Belli sınırlar içerisinde hür zeminler sunmaktadır. Toplum olarak ne kadar İslâmî değerleri yaşarsak emniyet ve güvene, hürmet ve merhamete o ölçüde ulaşacağız. Hiçbir hakkın ihlâl edilmediği güzel günlere inşaallah.

Dipnotlar:

1) Buhari, İlim 2.
2) Nisâ, 4/19.
3) İbn Mâce, Nikâh, 50.
4) Tirmizî, Radâ, 11.
5) Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 327.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*