Hür olmak

İstibdâd çeşit çeşit olduğu gibi, hürriyet de türlü türlüdür. Nice hür doğmuş, hür yaşadığını iddiâ eden kişi vardır; prangalı esîrden ayrılan tarafı, zincîrlerinin farkında olmamasıdır. Nice zindânlarda doğup büyümüş şahıs vardır; ne taş kaleler, ne demir kapılar, ne boynundaki bukağılar onun hürriyetine mâni’ olamamışlardır…

Her doğan canlı, kaderin kendisi için tâyin ettiği sınırlar içerisinde, hür yaşamak üzere yaratılmıştır. İrâde ve ihtiyâr sâhibi olmayan varlıklar, âdetullâh kànùnlarına göre, kendilerine nâzır ve müvekkel meleklerin sevk ve idâresinde hayâtlarını geçirirler. Yüce Yaratanın kendileri için takdîr ettiği ömrü yaşar; vazîfelerini güzelce yerine getirirler. Onlar bu esnâda şâhâne hürdürler.

Teklîfe tâbi’ olan yaratıklar ise gerek kevnî, gerek dînî emirlerle çerçevelenmiş bir sâhada imtihân edilmek üzere hür bırakılmışlardır. Bu mahlûkàttan olan insan, bâzen bu fıtrî sınırları aşarak, Allâhu Teâlâ’nın râzı olmadığı hareketlerde bulunmayı hürriyet sanmıştır. Halbuki, bu türlü bir davranış, kendisine en büyük düşman olan Şeytan’ın ve onun işbirlikçisi olan, hayvânî benliğimizde yerleştirilen, nefsin esâretine girmekten başka bir hâl değildir!
Bu yazıda mevzûumuz, imtihan sırrını bilen ve Hâlik-ı Kâinât’ın emirlerine uyan insanların farkına varmadıkları esâretleri ve hürriyetleridir. Bu esâretlerin o kadar çeşidi vardır ki, saymakla bitmez. Hepimiz hayâtımızın muhtelif zamanlarında böyle bir esârete ya rastlamış ya giriftâr olmuşuzdur. Ev–bark esîrliği, çoluk–çocuk esîrliği, mevkî ve makàm esîrliği, görenek ve tiryâkilik esîrliği; Bedîüzzaman’a sorulduğu üzere: “Bir büyük adama ve bir velîye ve bir şeyhe ve bir büyük âlime karşı nasıl hür olacağız? Onlar meziyetleri için bize tahakküm etmek haklarıdır. Biz onların fazîletlerinin esîriyiz.” tarzında fazîletin, hürmetin, muhabbetin, ilmin, kemâlin, güzelliğin.. esîrliği gibi sayfalar dolusu mânevî kölelikler…
Hürriyete gelince, yine Bedîüzzaman Saîd Nursî’nin 1908’de Meşrûtiyetin îlânı münâsebetiyle muhâtab olduğu, şu gelen soru ve cevâbındaki hakîkatler muvâcehesinde olandan başkaları, yalancı ve aldatıcı hürriyetler sınıfından sayılabilir.

“S – Hürriyeti bize çok fenâ tefsîr etmişler. Hattâ âdetâ hürriyette insan her ne sefâhet ve rezâlet işlerse, başkasına zarar vermemek şartıyla bir şey denilmez, diye bize anlatmışlar. Acaba böyle midir?

“C – Öyleleri hürriyeti değil, belki sefâhet ve rezâletlerini îlân ediyorlar ve çocuk bahanesi gibi hezeyan ediyorlar. Zîrâ, nâzenîn hürriyet, âdâb-ı şerîatla müteeddibe ve mütezeyyine olmak lâzımdır. Yoksa, sefâhet ve rezâletteki hürriyet, hürriyet değildir. Belki hayvanlıktır, şeytanın istibdâdıdır. Nefs-i emmâreye esîr olmaktır. Hürriyet-i umûmî, efrâdın zerrât-ı hürriyâtının muhassalıdır. Hürriyetin şe’ni odur ki, ne nefsine, ne gayrıya zararı dokunmasın. Belki hürriyet budur ki: Kànùn-u adâlet ve te’dibten başka, hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukùku mahfûz kalsın, herkes harekât-ı meşrûasında şâhâne serbest olsun.”

Bu genel târifi kabûllenip, kelimelerin mânâsını yerli yerinde telâkkî edersek, ancak o zaman gerçek esâret ve hürriyet mefhûmlarını kavrayabiliriz. O zaman, önce, hem kendi içimizdeki baskıcı arzûları gemler, hem etrâfımızda hürriyeti engelleyici hareketleri değerlendirebiliriz. Âilemizden başlayıp yaşadığımız vasatın bütün köşelerine yayılan bir hamle ile her türlü istibdâdı reddederek, gerçek hürriyete yol aldığımız mikdarda hür insanların saâdetine ortak oluruz. Her türlü esâretin ref’ine çalışarak kendimiz ve başka yaratıklar için dünyâyı bir sulh, sükûn, sevgi, saygı ülkesi hâline getirebiliriz. Bütün putlara isyân ve hepimizin Hâlık’ı olan Allâhu Teâlâ’ya itâat insânî vazîfemizdir. Esâretin bütün nev’lerine düşman ve mahlûkàtın hürriyet-i meşrûalarına sâyebân olmak, hak ve hakîkate tarafdârlıkdır; vicdânî bir mükellefiyettir.
Günümüzde gerek ferd, gerek cem’iyet seviyesinde cereyân eden hürriyet taleplerinin ve kölelikten kurtulma çabalarının, nefislerin esâretinden halâs olmaya ve İslâmî mânâda bir hürriyete vesîle olmasını niyâz ediyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*