Hürriyet ile ekmek makasındaki korona

Yaratıcı fıtratımızı “hürriyet Merkezli” yarattığı halde, imtihanımıza sebep duygularımız insanları çoğu kez, menfaatlere savuruyor.

Hürriyeti öncelemesi gerekirken, bilerek-bilmeyerek imtihanı kaybediyor. Üzerinde çok düşünülmüş ve eserler yazılmış ekmek ile hürriyet arasındaki tercihin insanî ve içtimaî boyutuna girmeyeceğiz. Yalnızca, zamanımızın insanî ve İslâmî değerlerine düşman, demokrasi karşıtı ve istibdat ile iş gören günümüz cereyanların, insanlığın bu zaafını keşfederek, çok dehşetli bir şekilde kullandıklarını belirtmiş olalım.

Sözünü ettiğimiz ihtilâlci demokrasi karşıtı cereyanların önemsedikleri ve kalıcı olmasını istedikleri ihtilâllerinde, hürriyet ve demokrasi duygusunun efkâr-ı ammede ortaya çıkmaması için kullandıkları rüşvetin de çok önemli olduğunu vurgulayalım. Meselâ, 12 Eylül ihtilâlini Türkiye’de gerçekleştirdiklerinde, iş başına getirdikleri idarecilerine öyle büyük yardımlarda bulunmuşlardı ki, Özal’ın; ülkenin bütün vitrinlerini öyle cazibeli mallarla dolduracağım ki, ahali onu satın alabilmek için borçlanmak zorunda kalacak, demişti. Önce Ortadoğu ve sonra dünya demokrasilerini tetiklememek üzere Türkiye’yi soktukları ve kırk senedir devam eden “Yeni Liberal yolda” daima büyük rüşvetlerle destekleyen global Marksist kapitalistler; iktidarda AKP’de olsa hem tarihi, hem stratejik konumu ve hem de AB’ye yakınlığı münasebetiyle ülkemiz onlar için vazgeçilmez olmuş. Dünya işgalinde merkez üs olarak kullandıkları Türkiye’miz; tam kırk senedir adeta bir “sosyal laboratuvar” olarak kullanılıyor.

Ekmek mi, hürriyet mi?

İsterseniz bu soruya şu soru ile cevap verelim: İstibdat mı, demokrasi mi? Bediüzzaman’ın, ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam, veciz ifadesi burada biz yol gösterebilir. Müstebitlerin, ihtilâlcilerin, Marksist kapitalistlerin ve globalcilerin ekmek veya rüşvet tekliflerini kabul eden hiçbir halk ve ülke, refaha çıkamamıştır. Yani önce hürriyetinden ve sonra da ekmeğinden mahrum bırakılmışlardır. Veya ölmeyecek-başka kapıya gitmeyecek kadar… Örnek olarak Türkiye’yi göstermemizde sakınca yok. Yani kırk sene önce yapılan ihtilâle destek olarak gelen haram sermaye, demokrasimizin döşünden bir türlü kalkmıyor. Ve bu ülkenin insanları, kendilerine ihanet ile bu hale sokanları tanıdıkları halde, rüşvetin dehşetli ve devamlılığı karşısında susmaya devam ediyorlar.

Korona meselesi de bundan farklı değil. Bu defa işi kısa yoldan çözmek isteyen müdahaleci cereyanlar, bütün insanlığa sermayeleriyle taarruz ediyorlar. Sermayenin teknoloji eşliğinde Çin’e “çekirge sürüsü” halinde uçtuğunu otuz senedir yazıp-çiziyoruz. Ve bu gün, dünyanın en komünist, müstebit ve gayr-ı insanî ülkesinin, “günümüz medeniyetinin efendisi olduğunu” iddia edenlere ses çıkaramıyoruz. Başta AB olmak üzere dünyanın hemen hemen bütün devletlerine öyle rüşvetler akıyor ki, Çin’in komünist olduğunu bile ağızlarına alamıyorlar. Pekin ile Londra arasındaki “demiryoluna” ipek yolu diyecek kadar, haram para ile kendilerinden geçmiş devlet idarecilerimiz var. Yine bu çizgideki birçok önemli deniz limanları Çin sermayesince satın alınmış bulunuyor. Çin milletinin ve halkının iradesi dışında plânlanan bütün senaryoların Neoliberal-neocon’lara ait olduğunu AB’nin komiserleri bildikleri halde, kendilerini bağımlı hissediyorlar. Öyle olmasaydı AB karşıtı Von den Leyen ile Lagarde’nin AB kurumlarında ne işi olabilirdi ki… Rothshild çalışanı Emmanuel Macron her gün yeni bir tiyatro ile Fransızların karşısına çıkar mıydı, hiç?

Çin Virüsü ile dünya demokrasileri ters orantılıdır. Kapital ile hürriyet mücadelesinde önceliği kapitale veren -güya demokratik- ülkeler, korona programını hazırlayanlara zemin hazırladılar. Böylelikle demokrasinin bir ön şartının da “ahlâk olduğunu” tarih suratımıza çarpa çarpa ders veriyor. Para karşısında mağlûp olan siyasetçilerin ahlâk zaafına, günümüz Avrupa’sında en az yirmi örnek verebiliriz. Fillon’u yargı darbesiyle devre dışı bırakarak Macron’u başkan yapanlar… Eski IMF başkanını Avrupa Merkez Bankasının başına getirenler… İngiltere’yi AB dışına kaçıranlar… Ve nihayet Trump ile giriştikleri güç savaşında (Rockefeller, Soros, Zuckerberg, Amazon, Bill Gates ve diğerlerinin kurdukları ittifak) Demokrasinin ihtiyacının para değil ahlâk olduğunu korona ve türevleri bize anlatacaklar gibi. Allah’a inanmadıklarından kendilerini Firavun, Nemrut ve Deccal gibi ilâh zanneden cereyanın, koronanın neticelerini nasıl organize ettiği mutlaka teşrih edilecektir. Gel gör ki sermayenin demokrasiye galebesiyle -tıpkı 11 Eylül felâketinde olduğu gibi- bu hakikati dünya kamuoyuna anlatmak kolay olmayacaktır. Amerika’nın demokratik efkâr-ı ammesi hem El-Kaide’nin, hem Bin Ladin’in, hem İkiz Kulelerinin tahribinin ve hem de Arap Baharı öncesi ve sonrasındaki felâketlerin neocon-Neoliberal ittifakınca hazırlandığını gecikmeli olarak öğrenmeden az önce, bahsettiğimiz gurup 11 Eylül felâketinin bütün unsurlarını imha ederek neocon’ları temize çıkardı. Fakat Amerikan halkı yanlış bilgiye inanmadığından, bütün avantajlarına rağmen savaş çetesini, çevresinde toplandıkları Hillary Clinton ile birlikte diskalifiye etmişti. Aynı çetenin bu günlerde, korona ile ilgili bütün delil ve belgeleri imha ile yeni bir rapor hazırlamakta olduğu çoktan sosyal medyaya düştü. İşin ilginci heyet aynı adamlardan oluşuyor.

Korona meselesinde; maske ile aşı ile ilâç ile korona tedbirlerine çalışan sorumlulara diyoruz ki, dünya milletlerinin iradelerinin şu demokrasi karşıtı sermayedarlarca çöpe atıldığı bir zamanda, söz konusu çalışmalarınız netice vermeyecektir. İki sene önce Wuhan’daki laboratuvarda korona 19 kazasına bilinçli-bilinçsiz sebep olanların, yarın başka varyantlarını dünyaya dağıtacaklar. Zira demokrasinin emrinde olmayan sermaye, dünyayı ve insanlığı istediği şekilde idare hakkını kendisinde görüyor. Dünyada ne kadar insanın yaşayacağı, hangi ülkenin ne kadar nüfusu besleyebileceğini, belli bir yaştan sonra ekonomiye katkısı olmayan ve mevcut kaynakları tüketen insanların nasıl devre dışı bırakılacağını ve hangi tabaka insanın ne kadar servet veya paraya sahip olabileceğine onlar karar vermek istiyorlar. Koronanın bu dehşetli güç mücadelesinde yalnızca bir sinyal olduğuna inanmamız gerekiyor. Gelecek bir yazımızda, inşaallah koronaya Çin üzerinden destek veren demokrasi düşmanı bir başka ekonomik forumdan bahsederek şimdilik, noktalayalım.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*