Hürriyet ve müsbet hareket

Bediüzzaman hürriyet meselesine de müsbet yaklaşır. Onu, olumsuz işlerde tamamen serbestlik olarak görmez. Öncelikle hürriyeti, “imanın bir özelliği” ve “makine-i hayatın buharı” olarak tavsif ederek; iman ne derece mükemmel ise hürriyetin o derece parlayacağını ifade ile Asr-ı Saadet’i örnek gösterir. 1

Zira, İman ile Sultan-ı Kâinata imtisâl eden bir adam başkalarına boyun eğerek zillet göstermez. Başkasının tahakkümü altına girmeye izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı gibi; başkasının hukuk ve hürriyetine tecavüz etmeye de şefkat-i imaniyesi müsaade etmez.
“Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam”  2 diyen Bediüzzaman, “hayatının en esaslı düsturunun hürriyet”  3 olduğunu vurgular. Ki, muhteşem tanımlar getirdiği hürriyeti “Kanun-u adalet ve te’dibden başka hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes harekât-ı meşrûasında şahane serbest olsun” 4 şeklinde yorumlar.
Modern hukukçular da, “Hürriyet, kanuna itaat etmek, yani kanunun yap dediğini yapmak, yapma dediğini yapmamaktır” 5 diye tarif eder. Dolayısıyla hürriyet istediğini yapmak değil, doğru ve meşrû olanı yapmaktır. Başkalarına ve kendine zarar verecek şekilde hareket etmek, emniyeti ihlâl etmek, hak ve hukuku çiğnemek kesinlikle hürriyet değildir.
Bunun için Bediüzzaman; “Hürriyet odur ki, ne nefsine ne de gayriye (başkasına) zararı dokunmasın”; “Hürriyet, mürâât-ı ahkâm, adab-ı şeriat ve ahlâk-ı hasene ile tahakkuk ve neşv-ü nema bulur”; “Asya’nın ve âlem-i İslâm’ın istikbalde terakkisinin birinci kapısı meşrûtiyet-i meşrûa ve şeriat dairesindeki hürriyettir” 6 diyerek bunun sınırlarını belirler.
Meşrûtiyet/demokrasi sistemi içindeki mevziî baskı ve yanlışlarla ilgili olarak “Zulüm, meşrûtiyetin hatası değil, belki kafanızdaki cehaletin zulmetindendir” diyerek; kamuoyunun bu tür yanlışlara meydan vermemesi gerektiğini vurgular:
“Bir millet cehâletle hukukunu bilmezse, ehl-i hamiyeti dahi müstebit eder.”
“İsteriz ki; umum millet de asker gibi müttehit ve yekvücud olsun. Ve o muhabbet ve uhuvveti kuvveden fiile çıkarsınlar. Ve müdafi ve muhafız-ı hukuk ve hallâ-i müşkilat (müşkülleri halleden) efkâr-ı âmmeyi (kamuoyunu) tevlid ve tehzip etsin (terbiye etsin). Zira katre katre su, müteferrik kalsa kurur, hebaya girer. İttihat ile bir havz-ı âb-ı hayat olur.” 7

Dipnotlar:

1- Münâzarât, 59.
2- Divan-ı H.Ö, 45.
3- Emirdağ L. 1: 1–7.
4- Münâzarât, 17.
5- Başgil, Demokrasi Yolunda, 97.
6- Divan-ı Harbi Örfi; 55.
7- 7 Nisan 1909, Volkan, sayı: 97.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*