Hürriyet ve şevk

Eski Said Dönemi Eserleri’nin (ESDE) ilk bölümü olarak tanzim edilen Makalât kısmında, Üstadın İkinci Meşrutiyet sonrasında farklı İstanbul gazetelerinde yazdığı birbirinden ilginç ve önemli makaleler yer alıyor.
Bir asır önce çıkan bu makalelerdeki tesbit ve tahliller, bugün de geçerliliğini muhafaza ediyor.

 

Tıpkı Divan-ı Harb-i Örfî müdafaasında, Münâzarât’ta ve Hutbe-i Şamiye’de olduğu gibi…
Bunların bütününden, demokrasi, hürriyet, istibdat, devlet, toplum… gibi kavramları, İslâmî referanslarla çağın gelişmelerini harmanlayarak yorumlayan çok esaslı bir “model” çıkarılabilir.
Onun için, Bediüzzaman’ın özellikle eski eserleri, sosyolog ve siyasetbilimciler başta olmak üzere, bu konularla ilgili akademisyenler tarafından etraf-ı erbaasıyla çalışılmayı bekliyor.
Said Nursî hakkındaki kitabıyla alanında bir “ilk”i gerçekleştiren ve bu yüzden mâlûmların hışmını üzerine çeken Prof. Şerif Mardin’in Elif dergisindeki mülâkatında Suad Alkan’a söylediği “Benimki bir ön çalışmaydı, daha derin analizlerle arkasının getirilmesini bekliyor” sözüyle verdiği mesaj bakalım kimlerde mâkes bulacak?
Bu akademik anlamda “bâkir ve dokunulmamış” sahada çalışma yapacak genç kabiliyetlerin ortaya çıkmasını beklerken, bize düşen görev aynı: O tahlilleri daha iyi anlayıp, hizmetimizin istikametini belirleyen temel ölçüleri çıkararak uygulamaya yansıtma çabamızı devam ettirmek.
Meselâ makalelerdeki hürriyet, istibdat ve meşveretle ilgili izahlarda bizlere ışık tutan son derece önemli hakikatlerin uçları gösteriliyor.
Bunlardan biri, “İstibdat herkesin şevkini kırıp atalete sevk ediyordu” cümlesinde (ESDE, s. 82).
Demek ki, istibdadın sebep olduğu olumsuzluklardan biri de, insanlardaki şevki söndürüp onları tembelleştirmesi. “Neme lâzım, başkası düşünsün” sözü için Üstadın yaptığı “istibdadın yadigârı” nitelemesi de bu mânâyı tamamlıyor.
Bu durumdan kurtuluşun çaresi ise, “Hürriyete hitap” başta olmak üzere Üstadın o dönemde yazdığı metinlerdeki hürriyet tahlillerinde geniş şekilde izah edildiği gibi, insanın ufkunu açıp kabiliyetlerini ilânihaye geliştirmenin anahtarını sunan hürriyet-i şer’iye formülünde.
Çünkü Allah’ın yeryüzündeki halifesi olma istidadına sahip olarak yaratılan insanın ruh ve fıtratındaki “a’lâ-yı illiyyîne çıkma” potansiyelini harekete geçirecek en önemli dinamik hürriyet.
Hürriyet olacak ki, bu potansiyel aktif hale gelsin, şevk canlansın, gayret kamçılansın ve herkes “zincir-i ataleti kırmak ve perde-i sefaleti yırtmakla, meydan-ı terakkîye atıl”sın (a.g.e., s. 83).
Ama hürriyet kendiliğinden gelecek birşey değil. Gelmesi için gerekli zemini hazırlayıp yolları açmak da bize düşüyor. Birinci şart, Allah’tan başkasına boyun eğmeme dirayeti ile, Onun yarattığı hiçbir şeye tahakküm etmeme şefkatini kazandıracak tahkikî bir imanda derinleşmek.
Sonrasında, yine bu imanın tezahürleri olan marifet ve fazilet mecrasında yürümek; cehaletin bilumum versiyonlarından arınıp doğru bilgiyle donanmak; bu bilgileri eğip bükmeden “hak” temelinde anlamaya çalışıp, Bektaşi gibi işine gelen kısmını alarak kalanını gizleme ve yok sayma tavrından kaçınmak; dedikodu, gıybet, arkadan çekiştirme, gevezelik, dalkavukluk gibi gayri ahlâkî davranışlardan uzak durmak… geliyor.
Ve çok önemli bir nokta: İstibdadın baskısına muhatap olanların, aralarındaki ihtilâfları bir an önce kaldırıp, “Madem ki meşrutiyette hakimiyet millettedir; mevcudiyet-i milleti göstermek lâzımdır” (a.g.e., s. 69) ve “Şimdiye kadar ihtilâf-ı efkârımızdan (fikir ayrılıklarımızdan) istibdat istifade etti. Şimdi evvelâ biz müttefik olalım” (a.g.e., s. 83) sözlerinde ifade edilen mânâyı hayata geçirecek sağlam bir ittihadı başarmaları.
Çeşit çeşit istibdatların kayıt ve zincirlerini kırıp dağıtacak bir meşveret-i şer’iye, bütün bu mânâları birleştiren bir hürriyet-i şer’iye temeli üzerine bina edildiği ölçüde neticeye ulaşabilir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*