‘Hürriyet’in ne olduğunu gösteren adam!

İNANDIĞI değerler uğruna fedakarlık yapabilenleri görünce hiç değilse susmak gerektiğini söyleyerek bitirmiştim önceki yazımı… Hafta içinde malıyla hakka hizmet eden Mehmet Tanrısever’in Hür Adam filmini izleyince bu yazıya da bitirdiğim yerden başlamak farz oldu.

 

Öncelikle söylemeliyim ki, inandığı değerleri savunurken joplanan insanları işgüzarlıkla suçlayan taze liberallerimizin Hür Adam’ı mutlaka izlemesi gerekiyor.

Elbette filmi izlemesi gereken başkaları da var. Mesela yakın zamana dek Türkiye’yi yöneten 3 bin ailenin herbir ferdi de Hür Adam’ı mutlaka izlemeli… İzlemeliler ki, bugün rahat ve ferah içinde hayatlarına devam etmelerini kimlere borçlu olduklarını görmeliler. İzlemeliler ki, beyaz saltanatlarını tehdit eden ‘irticacı’ların dedelerini öğrenmeliler. Medreseden çıkıp at sırtında Şark Cephesi’ne koşan, düşmana esir düşen, Müslüman Anadolu insanının onurunu ölüme satmayan Nursiler sayesinde rahat içinde yaşadıklarını bilmeliler.
Filmi izleyince zihnimde bir kare canlandı. Ben size bu kareyi izah edeceğim ama siz filme gidip hikayeyi uzun uzun dinleyin.

Malumunuz, bu milletin kökleri derinlerde… O kökleri söküp çıkarmak öyle kolay değil. Yedi düvel bunun için Çanakkale’deydi. Yapamadı. Kurtuluş Savaşı’nda her yandan saldıran, kalbimize kadar giren düşman beceremedi bunu.
Ama bizim köklerimizden beslenip dal, budak haline gelen çıkıntılar, tepelerine dışarıdan birileri tarafından keskin bir demir parçası takılınca, bir balta haline dönüşüverdiler. Ve kendi gövdelerine indirdiler ilk darbeyi… Balta olabilmenin hakkını verebilmek için…

İskilipli Atıf Hocalara, Said Nursilere o balta darbeleriyle kıyıldı. Sapı bizzat bizim köklerimizden çıkıp dal haline gelen o baltaların darbeleriyle… Bitlis’ten, Van’dan kalkıp at sırtında Ruslara karşı savaşmaya giden Said Nursi’nin o darbeler karşısında söylediği ‘İslam’a bin yıl hizmet eden bu milletin çocuklarına kılıç çekilmez’ vecizesini anlamadan sürgün ettiler üstadı. 15 gün ekmeksiz, susuz bıraktılar. Tecrit ettiler, intiharı düşündürecek kadar zulmettiler.
Mazlumun zalimden her zaman büyük olduğunu bilmeyenler, ömrünün yarıya yakın bir zamanını sürgünde ve hapislerde geçiren Bediüzzaman’a, onca çileyi göze alıp davasından zerre taviz vermeyen bu kahramana daha o gün yenildiklerini hala anlayamadılar.

Said Nursi’ye ve dönemin Nursilerine karşı yürütülen baskıların failleri, ezanı, Kur’an’ı yasaklayarak, canlara kıyarak Anadolu isimli, dalları üç kıtayı aşmış, kökü derinlerdeki o devasa çınarın köküne zarar veremeyeceklerini hiç bilemediler.
Yaptıkları operasyon 20. yüzyılın başından itibaren kıtalara uzanan dalları birer birer kesilen, artık gövdesine darbe indirilmeye hazır hale getirilen koca çınarın gövdesinin, yine o gövdeden çıkan dallardan biriyle yapılan baltayla köklerden koparma operasyonuydu.
Evet, başarılı olduğu söylenebilir. Ama unutulan bi şey vardı. Çınar olma istidadını taşıyan tohumlar gövdede değil, toprağa ekiliydi.

Nitekim bunu da farkettiler. 1960’ta o köklerden zayıf da olsa yeni filizler çıkmaya başladığı zaman farkettiler bunu… Balta bir kez filizlerin üzerine inerken bir yandan da köklere kibrit suyu dökme operasyonunu hızlandırdılar.
Gövdeyi kopardıkları günlerden itibaren, kökleri tutundukları topraktan koparmak için, bu dev çınarın bir daha filiz vermesine engel olabilmek için ahlak ve maneviyat adına ne varsa hepsini söküp atmaya da çalıştılar. Hasanoğlanlar hep bu operasyonun eseriydi.
Ama gördüğünüz gibi yemedi.
Şimdi o çınar, sadece kökünden değil, dallarının düştüğü her santimetekareden yeni filizler veriyor. Ve yeniden çınar olmaya doğru ilerliyor.
Nur içinde yat Hür Adam!
Ekmeksiz yaşanacağını ama hürriyetsiz yaşanmayacağını öğrettiğin bu milletin bağrından nur topu gibi Saidler yetişiyor.
Mekanın cennet, gönlün ferah olsun.

Recep Yeter
Yeni Şafak-Pazar, 9.1.2011

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*