Hüznün ilâcı, kederin düşmanı

Dünya nimetlerini sayın desem, kim bilir neler söylersiniz. Aldığımız nefes, içtiğimiz su, yediğimiz aş, kazandığımız maaş, sahip olduğumuz evlât ve daha nicesi… Nimetlerden bir tanesi var ki hem akla, hem kalbe, hem ruha iyi gelir. Varlığı bir hediye, yokluğu eksikliktir. Hüznün ilâcı, kederin düşmanıdır. Adeta bir şifa, bir teselli, bir hazinedir.

Tahminlerinizi duyar gibiyim. Şimdi durun, cevabı ben söyleyeyim. Tasvirini yapmaya çalıştığım o eşsiz pırlanta “dost”un ta kendisidir. Irmak gibidir desem az ve dar gelir. En iyisi şöyle diyelim, dost, derya üzre umman, sevinç içre neşedir.

Adalet timsali ikinci halife Hz. Ömer, “Dostlarla buluşup konuşmak kederlerden kurtuluşa vesiledir.” derken ne hikmetli bir söyleyişe imza atmış. Hakikaten de öyledir. Samimiyetine inandığımız ve bizden bir parça olarak kabul ettiğimiz dostların varlığı, şu sıkıntılı, dağdağalı dünya hayatında bir cennet bahçesi sunar bize. Bir kahve eşliğinde yapılan sohbet, yüreklere abanan ıztırap bulutlarını alaşağı ederek dağıtır, ferah iklimlerin esintilerini taşır emin ve müsterih adımlarla. Zihne çöreklenmiş her bir menfi düşünce, zan, sanrı, şüphe çürüyerek yok olurken yepyeni, umutla dolu bir pencere açılır önümüzde. Karanlık yerini aydınlığa bırakırken hırçındır, kolayca vazgeçmek istemese de dostun ışığına ayak direyemez, sonunda çeker gider uzaklara, tepetaklak olmuş bir vaziyette.

Bu yüzden herkesten dost olmaz, dostlar sayılıdır, hepi topu beş altı tanedir. Aynı bizim gibidir; giyimi kuşamı, savunduğu fikirleri, hayat anlayışı benzerdir. Sadece düşünce birliği değil duygu birliği de önemlidir bu ilişkide. İkisinin birleşimi kolay kolay kopmaz, sarsılmaz bir rabıta oluşturur ki ne zamana, ne mekâna sığmaz. Araya mesafeler girse de, yıllar birbirini domino taşı misali devirse de, hayat türlü maceralarla oyalasa da dostlar birbirinden vazgeçmez. Yeri, önemi apayrıdır. Dostlar bunun farkındadır.

“Kişi dostunun dini üzerinedir. Öyleyse kiminle dostluk yapacağınıza dikkat ediniz.” hadisi dostluğun rastgele kurulmuş bir ilişkiden ibaret olmadığının altını çizer. Seçim ve tartı vazifesini gören akıl, kalp ve ruh tatmin olduğu ve eşini bulduğu kişinin manevî dünyasına da dikkat etmeli. Ta ki bu dostluk ebediyete değin sürsün. İki cihana yayılsın, fanilikten bakiliğe terfi etsin. Hakikî dosta varmak, katbekat kemalata ulaşmak nasip olsun nefis sahibine. O halde Kur’ân’dan güç alalım, âyetiyle nurlanalım: “Sizin asıl dostunuz Allah’tır, O’nun Resulüdür ve namazlarını kılan, zekâtını veren mü’minlerdir”( Maide, 55).

Bu âyet bana Bediüzzaman’ın meşhur sözünü hatırlatıyor: “Dost istersen Allah yeter. Evet, o dost ise her şey dosttur.”

Kâinata açılım getiren ve varlıkları kuşatan bu söz bakışımızı yeniliyor. Bu yenilik alışılmadık bir heyecan uyandırıyor.

Coşkuyla müjdeliyor: Dünyada yalnız değilsin, dostların ve dostların dostu Yaratıcın var!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*