Huzurun kaynağı

Çünkü “El hakku ya’lu velâ yu’la aleyh” hadisinde olduğu gibi “Hak yücedir, ondan üstün ve yüce hiçbir şey yoktur”.

Eğer Müslümanlar son bir iki asırda geri kalmış ve mağlup olmuş iseler, bunun sebebi İslâmiyet’in gerektirdiği dinî ve ahlâkî sorumluluklarını yerine getirmedikleri içindir. Belirli bir dönem bunun ceremesini çektik, lâkin artık Müslümanlar uyandı ve hatalarını görmeye başladı.

14 asırdır insanlığa barış ve huzuru getiren İslâmiyet kısa bir müddet için parlak nurunu gösteremedi. Fakat artık kara bulutlar dağılmaya ve istibdat yani baskı rejimleri bir bir sönmeye yüz tuttu. Materyalizmin yani maddenin esas kabul edildiği asırların sonuna geldik. Çünkü inançsızlığın insanı mutlu etmediği, bilakis bunalıma sürüklediği geç de olsa anlaşıldı.
“Peki, İslâmiyet’in bu karanlık çağı aydınlatacağına dair delillerin nelerdir?” diye bir soru sorulabilir. Bediüzzaman’ın eserlerinden yararlanarak bunun cevabını verelim:
Birincisi; İslâmiyet’in temel esasları yaratılışımıza uygun; materyalizmin esasları ise tamamen ters ve yanlıştır. Öncelikle İslâm’ın dayanak noktası haktır. Materyalizmin öngördüğü gibi “Kuvvet kimdeyse üstün odur” prensibini reddeder. “Ben güçlüyüm, o halde benim sözüm geçer ve benim dediğim doğrudur” düzeni artık yıkılmaya başlamıştır. Zira bu düzen güçlülerin zayıflara tecavüz etmesine ve masum insanların perişan olmasına yol açmıştır. İletişim araçlarının dünya üzerinde yaygınlaşması bu acı gerçeğin çok net biçimde ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Hâlbuki İslâmiyet, kuvvete bedel hakkı esas tutar. Kim haklı ve doğru ise onun lehinde hareket eder. Birisi güçlü diye ona boyun eğmez. Padişah ve halifeler İslam adaletinin tam olarak uygulandığı dönemlerde gayrimüslim veya zayıf bir kişiyle eşit düzeyde yargılanmış, hatta aleyhlerindeki hükümlere razı olmuşlardır. “Ben kralım veya zengin adamım, beni bu basit insanla nasıl eşit tutarsınız?” diye, hukuk önünde eşitlikten taviz verilmemiştir.
İslâmiyet’in üstün gelmesinin sebeplerinden ikincisi; fazileti esas alması, sevgi ve muhabbete önem vermesidir. Hâlbuki materyalizmin hedefi ve amacı menfaattir. Menfaat için en sadık bir dostunu çok kolayca harcayabilir. Şahsî küçücük menfaati için binlerce insanın zarar görmesini hoş karşılar. İşte bu sebepledir ki, bugün insanların büyük bir çoğunluğu zahmet ve meşakkate düşmüş, işsiz kalmış hatta zarurî ihtiyaçlarını dahi karşılamada güçlüklerle karşılaşmıştır.
Üçüncüsü ise; İslâmiyet, hayatın devamı için yardımlaşmanın önemine vurgu yapar. Dayanışma ve birlikte hareket ederek her türlü zorluğun üstesinden gelineceğini esas tutar. Örneğin zekâtı farz kılarak zenginlerin fakirlerin yardımına koşmasını sağlar. Fakat materyalizm ise, hayatta kalmak için savaşmayı ve mücadele etmeyi esas tutar. Bunun sonu ise devamlı surette kavga ve çekişmedir. Vahşî hayvanlar gibi mücadele etmek insana huzur ve mutluluk getirmez. Hâlbuki insanlar, birlikte yardımlaşarak hareket etse, dünyanın efendisi olur, hem kendine, hem başkalarına bol kazançlar sağlayabilir.
Dördüncü olarak maddeyi esas alanlar; insan kitleleri arasındaki düzeni ve rabıtayı ırkçılık esaslarına bağlamışlardır. Bunun sonucu olarak yeryüzü iki büyük dünya savaşı görmüş, yüz milyonlarca insan, çoluk çocuk, ihtiyar ve kadın demeden ölümün kucağına atılmıştır. Bunun etkisi hâlâ sürmekte, bazı zalimler kendi nevinin üstünlüğünü ileri sürerek küçük halkları ezmekte ve yok etmeye çalışmaktadırlar. Çok değil bundan 10 sene önce Bosna Hersek’te binlerce insan sırf kendi halkından olmadığı için öldürülmüştür. Avrupa’nın göbeğinde cereyan eden bu vahşet, nihayet Türkiye ve NATO’nun devreye girmesi ile kısmen durdurulabilmiş, Müslümanlar nefes alma imkânı bulabilmişlerdir.
İslâmiyet; ırkçılığı reddeder. İnsanlar arasındaki rabıtayı dinî, meslekî ve vicdanî birliktelikler olarak kabul eder. Irkların üstünlüğünü ve önceliğini değil, insanların mutluluğunu gözetir. Hangi dinden ve meslekten olursa olsun ibadet ve sanatlarını yapmasında serbest bırakır. Zaten bu sayededir ki İslâmiyet dünyanın dört bir köşesine ulaşmış, milyarlarca insan, gerçek güzelliğe yani İslâmiyet’e koşarak ulaşmıştır.
Materyalizmin mağlup olmasının beşinci sebebi ise; arzuları tatmin etmeye ve heveslerin peşinde koşmaya hizmet etmesidir. Hâlbuki bunun sonucu adeta hayvanlaşmaktır. Mânevî bir yıkımdır, zira insana verilen duygulara sınır çizilmemiştir. Hevesleri alabildiğine geniş ve arzuları sonsuzdur. Sadece bunları tatmin etmeye çalışmak kişiyi insanlıktan uzaklaştırır.
İslâmiyet ise kendisini yaratan Yüce Rabbimizi düşünmeye yönlendirir. Dünyanın bir imtihan olduğunu, Kur’ân ahlâkı ile hareket ettiği sürece hem bu dünyada hem de ahirette mutlu olacağını öğretir.
İşte, sadece bu beş sebep dahi İslâmiyet’in insanların gönlünde taht kurmasının sebebini gayet kolaylıkla göstermektedir. Materyalizm ise, dünyayı cehenneme çevirmekte, insanlara daha cehenneme gitmeden onun azabını yaşatmaktadır. “Malikiyet ve serbestlik” döneminde, yani yaşadığımız bu çağda İslâmiyet’in galebe çalması kaçınılmazdır. Eğer bizler İslâmiyete lâyık doğruluğu ve güzelliği yaşayabilsek değil dünyadaki devletler, belki kıtalar bile dinimize koşacaklardır.
İki dünyanın da saadetini isteyenler İslâmiyet’e sarılmalıdır, vesselâm.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*