İbadet dirisi olmak

Image
Köyümüzde “Hasan Hoca” diye yaşlı bir amca vardı. Gerçek yaşını ne kendisi bilir, ne de evlâtları bilirdi. Ama doksan yaşını çoktan aştığını ve yüz yaşına merdiven dayadığını herkes biliyordu. Buna rağmen, merdivenleri rahatlıkla çıkabiliyor, kendi ihtiyaçlarını kendi karşılıyordu. Zayıf, çelimsiz, kupkuru ama dipdiriydi. Akranları çoktan rahmetli olmuş, kendi evlâtları bile ihtiyarlamışlardı. Ama Hasan Hoca, hâlâ zinde ve sağlıklı görünüyordu. Eşi çoktan vefat ettiği için kızının yanında yaşıyordu. Komşuları kızına “Hasan Hoca nasıl?” diye sorduklarında, “İyi maşallah, ibadet dirisi çok şükür” derdi.

İbadet gerçekten de insanı diri tutuyor. İbadet eden insanın evvelâ ruhu yaşlanmıyor. Manevî gıdalarla beslendiği için her zaman dinç ve diri oluyor. Sonra da ruhundaki bu gençlik iksiri bedenine sirayet ediyor ve beden de diri kalmaya devam ediyor. Zaten her ibadetin beden sağlığı için çeşitli fayda ve hikmetleri olduğu, ilmen de ispat edilmiştir. Ama mü’min ibadet ederken bu fayda ve hikmetleri düşünmez, sadece Allah’ın rızasını tahsil ve kendisine verilen nimetlerin şükrünü eda etmek için ibadet eder. Cenâb-ı Hak da kuluna bir ikram olarak bazı dünyevî faydaları da ibadetteki ahvâl ve hareketlerin içine yerleştirmiştir.
İbadetlerin beden sağlığına sağladığı faydalar, hem Âyet-i Kerimelerde, hem de bir çok Hadis-i Şerifte ifade edilmiştir. Sağlığın korunması temizlikle başladığı için, dinimizde temizliğe çok önem verilmiş, Müslümanlar temiz olmaya teşvik edilmiştir. “Orada temizlenmeyi seven bir takım adamlar vardır. Allah da çok temizlenenleri sever” (Tevbe Sûresi, 108) Namazdan önce abdest almak suretiyle temizlenmek de yine dinimizin temizliğe verdiği önemi gösterir. Peygamber Efendimiz de (asm) şöyle buyurmuştur: “Ey Enes! Abdest al! Çünkü, abdest sağlığı korur.” (İbn-i Kesir: 6195)
Namaz ise, başlı başına bir şifa kaynağıdır. Zira namazda okunan Kur’ân Âyetleri, ruha şifa olduğu gibi, bedene de şifa verir. Yine Allah Resulü (asm) başka bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurmuştur: “Yasin Sûresi şifadır, Fatiha Sûresi bazı hastalıklar için şifadır.” (İbn-i Mâce Tıp: 3452)
Namazda yapılan hareketlerin ve özellikle secdeye kapanmanın, insan bedeninde biriken statik elektriğin boşaltılmasını sağladığı, böylece insanı stres ve sıkıntıdan kurtardığı bilinmektedir. Bu şekilde insanın verem ve kanser gibi hastalıklara yakalanma riski büyük ölçüde ortadan kalkmaktadır. Ayrıca namazda hemen bütün eklemler hareket ettiği için, omuz, bel ve dizlerde kireçlenmeye bağlı rahatsızlıklar en az seviyeye inmektedir. Ama namazın da tadil-i erkân üzerine kılınması gerekmektedir.
Ramazan ayı geldiğinde camilere kurulan mahyalarda “Oruç tut sıhhat bul” Hadis-i Şerif’i de, orucun insan sağlığı için ne kadar önemli olduğunu belirtmektedir.
Abdestin, namazın, orucun ve duâ ve tefekkür etmenin ruh sağlığına olduğu kadar, beden sağlığına da pek çok faydaları olduğu, gayrı Müslimler tarafından bile dile getirilmektedir.
İbadetin insana sağladığı tıbbî faydalar bizim ihtisas alanımız dışında olsa da, kendi gözlemlerimizle bir takım sonuçlara şahitlik ettiğimiz çok olmuştur. Bu durumu hastanelerde daha net olarak gözlemlemek mümkündür. İnancı kuvvetli olan ve ibadetlerini yerine getirmeye çalışan hastaların tedaviye daha çabuk cevap verdiği ve daha kısa sürede sağlığına kavuştuğu görülmektedir. Bazen ibadetin kerâmeti, doktorları bile şaşırtmaktadır.
Geçen yıl geçirmiş olduğum ağır bir kas ve sinir sistemi rahatsızlığı sonucu, üç ay yatağa bağlı kalmıştım. Ayağa kalkmamın bir yılı bulabileceği ve ayağa kalksam bile eski halime gelmemin çok zayıf bir ihtimal olduğu söylenmişti. Ama Şâfi isminin imdadıma yetişmesi, dostların duâsı, namazın kerâmeti ile öngörülenden çok önce ayağa kalktım ve bu gün de eski sağlığıma kavuşmuş bulunuyorum elhamdülillah. Bu gelişmeyi büyük ölçüde namaza borçlu olduğumu söyleyebilirim. Önceleri yatakta, daha sonra da oturarak kılmaya çalıştığım namazların, bana fizik tedavi seanslarından daha fazla fayda sağladığına inanıyorum. Asıl faydası ise, tevekkül ve teslimiyetin verdiği rahatlıkla, sıkıntılarımı binden bire indirmesi olmuştur.
Eskiden tıp ilmi bu kadar gelişmemiş, koruyucu hekimlik ve hijyen kuralları bu kadar yaygınlaşmamış olduğu halde, insanlar daha az hasta oluyorlardı. Belki “Eskiden  insanların daha az hasta olduklarını nereden biliyorsun, o zaman istatistik ve kayıt sistemi bu kadar titiz tutulmuyordu” diyenler olabilir. Ama ben yine kendi gözlemlerime ve kanaatime dayanarak bunu söylüyorum. Çünkü eskiden ihtiyarlar bu kadar çabuk yıpranmıyorlardı. Belki ortalama ömür bu kadar uzun değildi, ama ihtiyarlar hayatlarının son demlerini bu kadar çok hastalıklarla mücadele ederek geçirmiyorlardı.
İnsanlar ne kadar yaşlı olursa olsun, çok önemli mazereti olmadıktan sonra namazlarını ayakta kılabiliyorlardı. Camilerde bu günkü gibi tabureler yoktu. Hasan Hoca gibilerin sayısı daha fazlaydı. Bugün ise, her caminin arka saflarına tabureler dizilmiş bulunuyor. Eski ihtiyarlara göre delikanlı sayılacak yaşta olanlar, namazlarını tabureler üzerinde kılıyorlar.
Eskiden insanlar çocuk yaşta ibadet etmeye başlardı. Gençliklerinde de ibadete devam ettiklerinden, bedenleri daha sağlıklı oluyordu. Onun için yaşlandıklarında bu kadar yıpranmıyorlardı. Yani eski ihtiyarlar ibadet dirisi oluyorlardı. Şimdi ise insanlar genellikle emekli olduktan sonra namaza ağırlık veriyorlar. Gençlikleri ibadetten uzak geçtiği için, daha çabuk ihtiyarlıyorlar ve bedenleri de daha mukavemetsiz oluyor. O yüzden bel ve diz ağrıları, kireçlenmeler ve daha pek çok hastalıklar, bedenleri zayıf düşürüyor. Yaşlılar taburelere mahkûm oluyor.
Bunu söylerken, taburede namaz kılanları da saygı ile karşılıyorum. Elbette içlerinden gençliğinde ibadetlerini yerine getirdiği halde sonradan mağdur olan ve taburede namaz kılmak zorunda kalanlar vardır. Emekli olduktan sonra namaza başlayanları da tebrik ediyorum. “Zararın neresinden dönersen kârdır” sözüne kulak verdikleri için mübarek olsun diyorum. Kalan ömürlerini sağlık ve selâmet içinde geçirmelerini diliyorum.
Her insan hayatını sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir şekilde tamamlamak ister. Bunun formülünü de, Bediüzzaman Hazretleri Kur’ân eczanesinden çıkardığı reçetelerle, güzel bir şekilde ifade etmiştir:
“Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı imân ile hayatlandırınız ve feraizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.” (Sözler, s. 238)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*