İbn Ataullah el-İskenderî (?-1309)

Mısır’da yaşamış İslam alimlerindendir. İslâm Dünyasında daha çok “Hikemü’l-Ataiyye” adlı meşhur eseriyle tanınmıştır. Fıkıh alimi olarak tanınmış daha sonra Şazeli tarikatına intisap etmiştir. Yaptığı vaazlarda ve yazdığı eserlerinde, tasavvufun en derin konularına temas etmekle birlikte, bazı sufîlerin tartışmalara konu olan görüşlerine yer vermemiştir. Hizmetinde ve insanları doğru yola iletmede tefekkürün inceliklerine ağırlık vermiştir. Risale-i Nur’da ismi zikredilmeden, ünlü eserinde dile getirdiği bir vecizesine yer verilmiştir.

Adı Ahmed’tir. Ebü’l Abbas Tacüddin Ahmed ve İbn Ataullah lakaplarıyla anılmış, İbn Ataullah lakabıyla tanınıp meşhur olmuştur. Memleketinin ismine izafeten İskenderî lakabını da almıştır. Künyesi Ebü’l-Abbas Tacüddin Ahmed bin Muhammed bin Abdülkerim bin Ataullah Şazelî el-İskenderî şeklindedir. Tacüddin Ahmed’in İskenderiye’de doğduğu bilinmekle beraber, doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Beni Cüzam kabilesi ve tanınmış bir aileye mensuptur. Dedesi olan Abdülkerim, Maliki mezhebinin önemli fakihlerinden birisidir.

Ahmed küçük yaştan itibaren eğitim görmeye başladı. Birçok alimden dersler aldı. Özellikle fıkıh, nahiv, hadis, felsefe, mantık, kelam dallarında dersler aldı. Eğitimini tamamladıktan sonra fıkıh alimi olarak hizmet gördü ve fıkıh alimi olarak tanınmaya başlandı. İlk önceleri tasavvufa karşı mesafeli durdu. Dedesi Abdülkerim’in de tasavvuf mensuplarıyla anlaşamayıp onların muhalifi olarak tanındığı ifade edilmektedir. Kendisi de ilk önceleri karşı bir tavır takındı. Bu tavrı Ebü’l-Abbas el-Mürsî ile tanışmasına kadar devam etti. El-Mürsî ile tanıştıktan sonra sohbetlerini takip etmeye başladı. Bir süre sonra Kahire’ye giderek buraya yerleşti.

Tacüddin Ahmed, Kahire’ye yerleştikten sonra etrafında önemli bir topluluk oluşmaya başladı. Bu arada Mısır’da bulunan İbn Teymiyye müntesipleriyle aralarında yoğun fikri tartışmalar yaşandı. Tartışmaların ileri boyutlara ulaşmasından sonra İbn Teymiyye tutuklanarak hapse atıldı.

İbn Ataullah, Şazeli tarikatı içerisinde önemli bir konuma sahip oldu. Tarikatın müessisi olan Ebü’l-Hasan Şazeli ve halifesi olan Ebü’l-Abbas Mürsî’den sonra üçüncü büyük şahsiyet olarak kabul görmeye başladı. Yaptığı sohbet ve verdiği vaazlarla insanları etkiledi. Yaptığı konuşmalarda, yazdığı eserlerde tasavvufun tartışmalı konularına girmedi.

İbn Ataullah, fikri temellerini riya ve şöhretten uzak bir ibadet hayatı üzerinde yoğunlaştırdı. Taate, tevekkül ve teslimiyete önem vererek bunları düşüncesinin temel kavramları haline getirdi. Sözlerinde aşka ve cezbenin coşkunluğuna kapılmaktan çok düşünmeyi esas alarak tefekkürün inceliklerine ağırlık verdi.

İbn Ataullah’ın, üzerinde önemle durduğu hususların başında, Allah’ın rızasını esas alan ihlas sırrı gelir. Birtakım şekil ve suretlerden ibaret olan amel ve ibadetlerin, kalplerde yer edinen, bulunması gereken ihlas sırrı ile bir anlam kazandığını ifade etti. Böylece ihlas, ibadet ve amellerin ruhunu teşkil ettiğini belirtti. Cenab-ı Hakk’a hakiki kulluk vazifesini yerine getirebilmek için insanın fakrını ve aczini anlaması gerektiği üzerinde durdu. Allah’a daima muhtaç olduğumuzu akıldan çıkarmamak gerektiğini ilave etti.

İbn Ataullah’ın üzerinde durduğu konulardan birisi de ilmin hayırlı olanıyla ilgilidir. Allah korkusu ile birlikte bulanan ilimden söz etti. Alimin Allah korkusunu ilmiyle beraber tuttuğu ölçüde hayırlara vesile olduğunu, insanlara daha faydalı izah etti. Bundan ötürü, Allah korkusu ile birlikte icra edilen ve bulunan ilmi en hayırlı ilim olduğunu savundu.

İbn Ataullah verdiği sohbetler ve yazdığı eserleriyle çok sayıda insanı etkiledi. Birçok kimse onun fikir ve düşüncelerinin etkisinde kaldı. Bu arada tasavvufa mensup şahsiyetler üzerinde de iz bıraktı. Yazdığı eserleriyle başta Kuzey Afrika olmak üzere bir çok İslam beldesinde tanınmasına vesile oldu. Eserleriyle ilgili olarak çok sayıda şerhler kaleme alındı.

Eserleri muhtelif dillere tercüme edildi. 1309 yılında Kahire’de vefat etti. Cenazesi Karafe Mezarlığına defnedildi.

Risale-i Nur’da, insanoğlunun bela ve musibetlere maruz kalmasının hikmeti üzerinde durulurken, önce Mevlana’dan alıntı yapılmaktadır. Mevlana’nın, bela çekmenin sırrını, Allah’a karşı fakrını hissedip O’na dayanma yolu olduğu, şeklindeki açıklamasına yer verilmektedir. Nefis, acizliğinin farkına varıp tevekkül ile Allah’a iltica ettiği zaman kendisine nur kapısının açıldığı, zulmetlerin dağıldığı izah edilmektedir. Bu arada İbn Ataullah’ın Hikem-i Ataiyye’sindeki “Cenâb-ı Hakkı bulan neyi kaybeder? Ve Onu kaybeden neyi kazanır?” (Mektubat, 2000, s. 30) ifadelerine yer verilmektedir. Bu fıkra, “Onu bulan her şeyi bulur. Onu bulmayan hiçbir şey bulmaz, bulsa da başına belâ bulur” şeklinde izah edilmektedir.

Risale-i Nur’da ismi zikredilen Hikem-i Ataiyye İbn Ataullah’ın en önemli ve meşhur eseridir. Müellif bu eserinde tasavvufun temel konularıyla ilgili görüşlerine yer vermiştir. Eserde, üç yüz civarında hikmetli söz aktarılmıştır. Ayrıca bir kısım mektupları ve münacatı da kayda geçirilmiştir. Eserde; keramet ve istikamet, ubudiyet ile rububiyet, zühd ve marifet, akıl ve gönül, tevekkül ve teşebbüs, firkat ile vuslat vs. konular üzerinde durulmuştur. Söz konusu konuların anlamları verilerek aralarındaki ilgi ve alakaya açıklık getirilmeye çalışılmıştır. Eserde şiir-nesir karışımı bir üslup kullanılarak özlü cümleler halinde sunulmuştur.

İbn Ataullah’ın, bu eseri üzerine yetmiş beşe yakın şerh yazılmıştır. Bu özelliği ile hakkında en çok şerh yazılan tasavvuf eserleri arasında yer almıştır. Bu eser ilk kez Ali Urfî tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir. Bu tercüme ile birlikte şerhi de kaleme alınmıştır. Daha sonra muhtelif kişiler tarafından da Türkçe tercümesi yapılmıştır.

İbn Ataullah, Hikem-i Ataiyye’den başka eserler de kaleme almıştır. Münacatü’l-Ataiyye’de tevekkül ve teslimiyet konusu üzerinde durmuş ve beyitler halinde kaleme almıştır. Letaifü’l-minen Şazeliye tarikatına dair eseridir. Tarikat kurucusu ve halifesinin hayatlarıyla menkıbelerine yer verilmiştir. Ayrıca, müellifin tasavvufa dair görüşleri de aktarılmaktadır. Miftahü’l-felah adlı eserinde zikir, tevhid, marifet, halvet vb. konulara yer vermiştir. Bunların dışında, Tenvir fi iskatı’t-tedbir, Tacü’l-arus, Kasdü’l-mücerred, Unvanü’t-tevfik, Vasıyye ile’l-ihvan adlı eserleri de kaleme almıştır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*