İbretlik Uhud istişaresi

Hakkında vahiy olmayan her meselede sahabeleriyle mutlaka istişare eden ve onların görüşlerini alan Sevgili Peygamberimiz (asm) için Hazret-i Ebû Hureyre (ra) “‘Sen işlerinde onlarla istişâre et.’ âyetiyle emrolunduğu zaman, ben Resûlullah (asm) kadar istişare eden birisine rastlamadım.” diye haber vermektedir.

“İstişare eden pişman olmaz.” hadisiyle ümmetini istişare etmeye teşvik eden Sevgili Peygamberimizin (asm), Uhud Savaşı öncesi sahabeleriyle yaptığı istişare, asırlar boyu ümmete rehber olmuş ve ışık tutmuştur.
Bedir Savaşından kaçan ve ticaret kervanını oradan uzaklaştıran Ebu Süfyan, karısı Hind’in de tahrikiyle büyük bir ordu hazırladı. Kervan malları satıldı ve altına çevrildi. Elli bin altın mal sahiplerine verildi. Geriye kalan elli bin altınla, civar kabilelerden de kiralanan paralı askerlerle üç bin kişilik bir ordu meydana geldi. Yedi yüz zırhlı, iki yüz atlı olan orduda üç bin deve de vardı. Ebu Süfyan’ın karısı Hind’in organize ettiği on beş kadın da defler çalarak, şarkılar söyleyerek askerleri savaşa teşvik ediyorlardı. Mekke’den Medine’ye yirmi gün sürecek bu yolculukta, konaklama yerlerinde develer kesiliyor, yemekler yenip şarkılar söylenerek yola devam ediliyordu. Sevgili Peygamberimizin (asm) amcası Hazret-i Abbas (r.a.) mektupla olanları bir adamla Resûlullah’a (asm) bildirdi. Bu durumu tahkik ettiren Peygamber Efendimiz (asm), verilen bilginin doğru olduğunu gördü. Durumun gizli tutulmasını istediği halde, haber Medine’de çabuk yayıldı.
Allah Resûlü (asm) hemen sahabelerini topladı ve onlarla geniş istişarelerde bulundu. Milâdî 625 yılında, Hicrî üçüncü sene ve Şevval ayının yedisi Cumartesi günü yapılan Uhud Savaşının neticesini Allah Resûlü (asm) Cuma gecesi rüyasında görmüştü. İstişarede bu rüyasını sahabelerine anlattı: “Ben kendimi sağlam bir zırh içinde gördüm. Kılıcımın ağzında ise bir gedik açıldığını gördüm. Boğazlanmış bir sığır, arkasında da bir koç gördüm.” Sahabeler “Bunun tabiri nedir?” diye sordular. Allah Resûlünün (asm) cevabı şu oldu: “Sağlam zırh giymek Medine’ye ve Medine’de kalmaya işarettir. Kılıcımın ağzında bir gedik açılmış olması bir zarara uğrayacağıma işarettir. Boğazlanmış sığır, sahabelerimden bir kısmının şehit edileceğine işarettir. Onun arkasından bir koçun getirilmesine gelince, o askerî bir birliğe işarettir ki, inşaallah Allah onları öldürecektir.”
Bu rüyasına binaen, Allah Resulü (asm) şehir müdafaası yapma fikrini savunuyordu. Bedir Savaşına katılamayan genç sahabeler ise, meydan muharebesiyle aslanlar gibi çarpışıp şehit olmayı istiyorlardı. Hazret-i Hamza (ra) gibi bazı yaşlı sahabelerin de aynı istikamette görüş bildirmeleri sonucu, istişareden meydan muharebesi yapılması fikri ekseriyetle kabul edildi. Allah Resulü (asm) zırhını giymek, kılıcını, ok ve yayını kuşanmak için evine girdi. Yardım etmek için Hazret-i Ebubekir (r.a) ve Hazret-i Ömer de (r.a) onunla birlikteydi. Bazı tecrübeli sahabelerin ikazıyla alınan meydan muharebesi kararından pişman olan genç sahabeler Allah Resulünün (asm) dışarı çıkmasını beklediler. Dışarı çıktığında “Ya Resûlullah! Dediğin gibi olsun. Şehir müdafaası yapalım.” dediler. O (asm) ise “Bir peygambere, zırhını giydikten sonra, düşmanla çarpışmadan ve Allah onunla düşmanları arasında hükmünü vermeden zırhını sırtından çıkarmak yakışmaz.” buyurdu. Böylece ümmetine, istişareden çıkan kararın sonucu ne olursa olsun uyulması lâzım geldiği dersini vermiş oldu.
Uhud Savaşının neticesi çoğumuzun bildiği bir olaydır. Bin kişilik ordudan, üç yüz kişilik münafık bir grubun lideri konumundaki Abdullah bin Übey’in savaşmaktan vaz geçmesiyle, Müslümanlar yedi yüz kişi kaldılar. Bu suretle münafıklar da açığa çıktılar. Başında zafer İslâm ordusunundu. Ayneyn Tepesindeki elli okçunun sekiz-on kişisi hariç, geri kalanların sahaya ganimet toplamaya koşması savaşın seyrini değiştirmeye zahirî sebep oldu. Arkadan dolanan Halid bin Velid’in iki yüz süvarisiyle ganimet toplayan sahabelere hücum etmesi, kaçan müşrik ordusunun geri dönmesiyle, İslâm ordusunun iki ateş arasında kalması ve başta Hazret-i Hamza (r.a) olmak üzere yetmiş seçkin sahabenin şehit edilmesiyle mağlûp oldular. Ancak ertesi günü, yaralı sahabeler dâhil, İslâm ordusunun müşrikleri takip ederek, tekrar geri gelmelerini engellemekle psikolojik üstünlüğün elde edilmesi ile durumun dengelenmesi, bir cihette yeniden zaferi netice verdi.
Bu hadiseden bütün Müslümanların alacağı ders ve ibretler vardır. Bir meselede enine boyuna saatlerce istişare edildikten ve söylenecek bir söz kalmadıktan sonra, alınan karara ibadet niyetiyle uyulmalıdır. Sonucu ne olursa olsun mutlaka, ama mutlaka sahip çıkılmalıdır. Allah (cc) böyle imtihanlarla da kullarını dener. Üstadın dediği gibi; altınları bakırlardan, elmasları camlardan ayırır. İktidar çorbasından içenleri, devlet imkânlarını kursağından geçirenleri tasnif ve tasfiye eder.
Alınan kararı beğenmemek, istişare eden heyeti ve üyelerini çeşitli şekillerde eleştirmek ve toplumun genel gidişatının akıntısına kapılmak gibi haller, sahiplerinin şahs-ı manevîden ayrılmasını netice verecek durumlara düşülmesini bile meydana getirebilir. Bu ise, manevî bir intihardır. Bu itibarla “Keser döner, sap döner, bir gün de hesap döner.” gerçeği devamlı hatırda tutulmalıdır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*