İdarecide olması gereken meziyet

Feraset ve nezaket: Kâmil, bilgili, faziletli, basiretli insanların şiarıdır. Ulvî, yüksek meziyetlere mazhar olan insanlara Allah’ın bir lütfudur. Bu doğru ve istikametli yolda yürüyebilmek için de, aileden başlayan çok ciddî, mükemmel bir eğitime ihtiyaç olduğunu da unutmamak gerektir. Asalet, şecaat, kahramanlık, gayret, şefkat, merhamet gibi farklı his ve duyguların da yardım ve katkısıyla çok karakterli mizaçlar ve şahsiyetler zuhur eder.

Materyalist felsefeyle “zındıka komitesi”, şeytanî planlarla insan hayatının her alanına hükmetmeyi bırakmış değil. Böyle olunca “dumura” uğrayan beyinler, dimağlar kısırlaşıyor. Tarihe, “Şeref Levhalarını” yazdıran ecdadımızla aramıza çok kalın ve yüksek setler çekildi. Bu setleri fikri olarak delecek örnek hatıralarla hem teselli hem de ufuk açıp rehber olacak hatıraları yad etmekte fayda var.

Ecdadımızdan, bir padişah soğuk bir kış günü yanına baş vezirini alıp tebdil-i kıyafetle gezmeye çıkar. İlk olarak dere kenarında yaşlı bir adamın derileri suya sokup, döverek tabakladığını görmüşler. Padişah, ihtiyara: ‘Selâmünaleyküm ey Pir’i fani…’ ‘Aleykümselâm ey Serdar’ı cihan…’ Padişah: “Altılarda ne yaptın?” “Altıya altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor…” Padişah: “Geceleri kalkmadın mı?” “Kalktık… Lâkin ellere yaradı…” Padişah gülmüş: “Bir kaz göndersem yolar mısın?” “Hem de ciyaklamadan!…”

Padişahla baş vezir yola koyulmuşlar. Padişah baş vezire: “Ne konuştuğumuzu anladın mı?’ ‘Hayır padişahım…’ Padişah sinirlenmiş: ‘Bu akşama kadar ne konuştuğumuzu anlamazsan yandın!’ Baş veziri bir korku sarmış. Padişahı saraya bıraktıktan sonra doğru dere kenarına dönmüş. Bakmış adam hâlâ orada çalışıyor. “Ne konuştunuz siz padişahla?’ Derici adam, baş veziri şöyle bir süzmüş: ‘Kusura bakma. Bedâva söyleyemem. Ver bir yüz altın söyleyeyim.’ Baş vezir, yüz altın vermiş ve sormuş. “Sen padişahı, serdar-ı cihan, diye selâmladın. Nereden anladın padişah olduğunu.’ “Ben dericiyim. Onun sırtındaki kürkü padişahtan başkası giyemezdi.” Vezir kafasını kaşımış. “Peki, altılara altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor ne demek?” Adam, bu soruya cevap vermek için de bir yüz altın daha almış. “Padişah, altı aylık yaz döneminde çalışmadın mı ki, kış günü çalışıyorsun, diye sordu. Ben de, yalnızca altı ay yaz değil, altı ay da kış çalışmazsak, yemek bulamıyoruz dedim.” Vezir bir soru daha sormuş… “Geceleri kalkmadın mı ne demek?” Adam bir yüz altın daha almış. “Çocukların yok mu diye sordu. Var, ama hepsi kız. Evlendiler, başkasına yaradılar, dedim.’ Vezir gene kafasını sallamış. “Bir de kaz gönderirsem dedi, o ne demek…” Adam gülmüş. “Onu da sen bul..”

Evet, basiretli, ferasetli, lider ve idarecilerin yanında bulunanların da liyakatli ve meziyetli olurlarsa devlet ayakta kalır, toplum huzur ve adaletle yaşar. Aksi takdirde, “yolunacak kazlarla” işler yürümez. Ahlâkî asalet, ancak tarihin rehberliği, ilmin delilleriyle devam edebilir.

Hem ülkemizde, hem İslâm dünyası ve bütün dünya idarecilerini Rabbimiz basiret, feraset, akıl, vicdan ve iz’anla mücehhez kılsın! (Amin)…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*