İfadede sorumluluk sınırları

Konuşan, sarf ettiği sözünden, yazarda yazdığı yazısında kast ettiğinden sorumludur, okuyucu ya da dinleyicinin zihnine gelenden sorumlu değildir.1

Hatibin kullandığı mefhumlardan başka kavramları, okuyucu veya dinleyici, kendi zihnine yine kendi iradesi ile getirdiği için o kavramı yazan ya da söyleyenin iradesi haricinde gelişir, dolayısıyla söyleyen sorumlu olamaz.

“Benim oğlum arı gibidir”, cümlesini sarf edenin niyeti, oğlunun çalışkanlığını kastetmektir. Bu cümleyi okuyanın zihnine, arının; vız vızlaması, hayvan olması, uçması, rengi, şekli gibi farklı manaların anlaşılmasındaki mesuliyet, anlayana aittir, zira o cümleyi kullanan çalışkanlığı nitelemek için kullanmıştır.

Doğru ya da yalan söylemek, konuşanın kasdı ve maksadı doğrultusunda değerlendirilir. Dolayısıyla maksad ile bahsedilen konunun sorgulanması, eleştirilmesi konuşana aittir ve onunla ilgilidir. Fakat kelâma bağlı olan ve anlatımda kullanılan temsil, telvih, telmih, anlam ve anlatım biçimleri, ifade tarzı, kullanılan atasözü ve deyimlerde geçen ifadeler, akla gelen ilk manalar gibi vesile, vasıta ve üslûpta hâsıl olan hata, konuşanın zimmetinde değil, aksine örf ve genel kabule aittir. Zira açıklama ve anlatmada, halkın kabul ettiği şeylere değer verilir, onlar üzerinden mesaj verilir. İfade esnasında kullanılan ve halka ait temsil ve deyimlerdeki hata ve kusurlar, kasdedilen konu harici olup, hatip suçlanamaz.

Konuşma esnasında kullanılan deyimler, anlatılan manayı yukarıya taşımak için sarf edilir ki, burada maksad anlatılmak istenene ulaşmaktır. Hem de anlatılanın zihinlere yer etmesi ve başkalara nakledilmesine o deyim ve temsiller vesiledir. Bediüzzaman’ın Risale-i Nur’unda, Mevlâna’nın Mesnevi’sinde, Sadi-i Şirazî’nin mısralarında kullanılan anlatım araçlarına bu gözle bakmak gerek. İşte o temsiller aracılığıyla hakikatten bir ışık, kalbe doğuyorsa ona bakmak gerek, deyimdeki hataya takılmamak gerek. O büyükler ki, söz konusu ifadelerinde o temsil ve deyimleri kullanmakta tereddüt göstermemişlerdir. O hâlde okuyana düşen vazife, o ışık kaynağından elindeki mumunu yakmak olmalıdır. Hatta yapabilirse kullanılan kıssaların teferruatında dolaşıp, parçalardaki hakikatin bütünde de olabileceğini görsün.

Fetih Suresi’nin 10. Ayeti’nde geçen “Allah’ın kudret eli, onların üzerindedir”, ifadesinde kullanılan el, beşerin eli gibi anlaşılırsa büyük hatadır. İnsanların bildiği ve kullandığı ifade vasıtalarını kullanarak onlara emir ve yasakları anlatmak da ayetin şanındandır.

Ayet ve hadislerdeki müşkülata bakarken dikkatli olunmalı, ısrarlı davranmalı, tahkik teenni ile yapılmalıdır. Yapılması gerekeni ihmal etmeden, atlamadan, devam edilmelidir. Büyüklerin sözlerinde kapalı zannedilen, anlaşılmayan, zahirde farklı bulunan, aykırıymış gibi gözüken mana ve yaklaşımlar, bizim algı dünyamızın mahsulüdür. Onlar, biz hatalı anlayalım diye sarf etmedikleri bilinen bir gerçek iken, anlayamamak, o huzura çıkamamak da bizim yetersizliğimizdendir.

Hatip, sarf ettiği sözünde kast ettiği manalardan sorumludur. Bunun haricinde zihne gelenlerden ise, zihnine getiren mesuldür.

Not: Kurban Bayramınızı tebrik eder, hayırlara vesile olmasını dilerim.

1 Bediüzzaman Said Nursi, Muhakemat (2016), s. 54 (Unsuru’l-Hakikat 10. Mukaddeme), 101

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*