İfsad şebekelerinin Suriye ittifakı

alt

Şam-ı Şerif’in bir seneyi geçkindir dûçar olduğu dehşetli muhasarayı görebilmek için, Bediüzzaman’ın ahirzaman atlasına bakmak gerekiyor.

Kıyamet öncesinde dünyayı herc ü merce getirecek, mukaddesatları çiğnetecek, yerküremizin kıt’alarını ateşe verecek ve medeniyeti tahrip edecek dehşetli iki cereyanın tanımlarını Kur’ânî tefsirden okumadan, şu aktüel felâketleri mânâlandırmak fevkalâde zordur. Söz konusu cereyanın en büyüğünün global düzeyde Hıristiyanlıkla çarpışacağını, diğerinin ise Türkiye merkezli olarak İslâm dünyasındaki fitnelerle birinci cereyana zemin hazırlayacağını, olayların kahramanlarının ifsad komitelerine karşı hakikî İsevîlerle İslâmı doğru anlayanlar olduklarını isteyenler Risâle-i Nur’dan okuyabilirler.

Barış karşıtı bu iki cereyanın Şam-ı Şerif’i yakmak için safderun Müslümanları bile cephesine çekmelerini seyrettikçe, inanın ki yüreğimiz ağzımıza geliyor. Merhum Âkif’in, müttefiklerin Çanakkale üzerinden İstanbul’a saldırdıkları manzarayı tarif için:

Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ,

Hani tauna da züldür, bu rezil istilâ!…

Mısralarını Şam muhasarası için de söyleyebiliriz. Hillary Clinton’un dediği gibi, İsrail’den Sarkozy’e, El Kaide’den çöl bedevilerine, Katar’dan NATO’ya kadar herkes Suriye işgallerinin yanında yer almış.

İsrail’in ve İsrail’i Batıda himaye eden İkinci Avrupa’nın şerrini genişleterek yayacak şu ittifaklara, Türkiye’deki iktidarın ve Arap dünyasında çok değer verdiğimiz İhvan-ı Müslimin’in de destek vermelerine “Va esefâ!” demekten başka birşey elimizden gelmiyor.

NEDEN ŞAM-I ŞERİF?

Bu hususa önceki yazılarımızda da değinmiştik. Kıyamete yakın zamanları hadis-i şerifleriyle haber veren Peygamberimizin (asm) nazarında Şam fevkalâde önemlidir.

Medinetün-Nebi’den sonra bütün medeniyetlere dayelik yapacak Şam-ı Şerif’in istikbali kapsayan ehemmiyeti kadar, mazisindeki derin tarihinin de Şam’a atfettiği önem büyüktür. İbranice, Süryanice ve Aramice’nin medeniyet dilleri olduğu zamanlardaki yazılı eserler, kitabeler ve mimarî yapılar dile gelseydi Şam’ın Mesih’ten önce de medeniyetlere beşiklik yaptığını kulaklarımızla duyacaktık. Benî İsrail Peygamberlerinin vatanı, sığınağı ve merkadi olan bu mübarek topraklar, tevhidin arz ve semavata nebilerce ilân edildiği önemli bir mahreç olduğundandır ki, inkâr-ı Ulûhiyet ve Risâletle tevhide karşı savaşan global dinsizlerle yerli münafıklar Şam’ın vücudunu istemiyorlar. Yahya (a.s.)’ın şehadet zikri, Zekeriya (a.s.)’ın Arşa yükselmiş duâsı ve Cercis (a.s.)’ın gözyaşları deccaliyet ve süfyaniyete korku salıyor. Mesih’in velâdeti ve hayatı Şam-ı Şerif için bir milât olmuştur. Kur’ân’ın hakikatine inanmış Müslümanlar gibi hakikî İsevîlerin de kalp ve duyguları Şamla irtibatlıdır. Kanaatimizce bu sırdandır ki, Tel Avivli saldırganların öncülük ettiği canavarlar sürüsü Şam’ın sokaklarına dalmaktan korkuyorlar…

Şam-ı Şerif’in Medinetün-Nebinin dünyaya açılan kapısı olduğunu daha önce de belirtmiş olabiliriz. İslâm ve gayrı İslâm bütün medeniyetlerin çekirdekleri Şam-ı Şerif’ten götürülmüştür. İster Endülüs olsun, isterse Maveraünnehir. Bu iddiamızı medeniyetlerin bütün karelerini kapsayacak şekilde ispata her zaman hazırız. Kendisini bilen günümüz Avrupa’sının Hıristiyan medeniyeti de bu hakikati ikrar ediyor. Dindarlarımızın en büyük eksiklerinden birisi, Risâle-i Nur Külliyatındaki Avrupa ve Hıristiyanlık analizlerini okuyamamış olmalarıdır. Bu eksiklik ise, yer yer Deccaliyet ile Süfyaniyetin oyunlarına gelmemize sebep oluyor.

Peygamberimiz Deccal ve Süfyanların Şam’a hakim olamayacaklarını bildiklerinden sancaktarlarını kuzeye yönlendiriyor. Hz. Zeyd, Hz. Cafer, Hz. Abdullah b. Revaha, Hz. Halid ve Hz. Üsame b. Zeyd’lerin hedefi Dimeşk’tir.

İslâm’a musallat olmuş ilk Deccal fitnesi Maveraünnehir ve Mezopotamya medeniyetlerini herc-ü merc ettiği halde Şam’a yaklaşamıyor. Anadolu’nun güney eteklerindeki Mardin, Diyarbakır ve Harran şehirlerini ateşten dilleriyle yalayan Çingiz ve Hülagu fitnelerinden Şam’ın korunmuş olması elbette inayet-i İlâhî iledir.

Osmanlıya Haim Naum’un yardımıyla musallat olmuş Kemalizm’den bu beldenin kurtuluş hikmetini merak edenler Risâle-i Nur’a müracaat edebilirler.

Haim Naum’un Mısır merkezli Arap dünyasına ektiği fitne tohumlarının boyutlarını, ancak zakkum olup ihtilâl ve felâketlere yol açtıklarında azıcık hissedebiliyoruz. Süfyaniyetin araya kısa bir zamanda ördüğü setreleri hâlâ aşabilmiş değiliz.

Deccaliyet ve Süfyaniyetin global temsilcileri olan Yeni Muhafazakâr ve Yeni Liberal adlı dinsiz cereyanların havadan ve karadan Ortadoğu’yu ateşe verdiği ikinci milenyumun başından beri modern komünistlerle Türkiye Kemalistlerinin asıl hedefi Şam idi. 11 Eylül ihtilâliyle birlikte İslâm’a olan düşmanlıklarını Kabil, Bağdat, Trablusgarp ve Kahire üzerinden kan şeklinde kusanlar, Arap ve İslâm karşıtlıklarında Kemalistlerle dün birlikte oldukları gibi günümüzdeki Şam kuşatmasında da yine beraberler.

TEL AVİV-HAZAR KORİDORU

Avrupalı siyaset analizcileri bir meselede anlaşamıyorlar: İsrail mi Batıdaki global savaş lobilerini kullanıyor, yoksa söz konusu şahinler mi İsrail’i kullanıyorlar? Bediüzzaman ise, ahirzamanda gelecek Deccaliyet ve Süfyaniyetin en büyük kuvvetinin Yahudi milletinden olacağını Peygamberimize dayanarak 5. Şuâ’da haber veriyor. Yani global Deccaliyet Tel Aviv’in bağlı bulunduğu kuvveti 1913’te ve 1917’de olduğu gibi bugün yine kullanıyor. Rothschild ailesinin Troçki’yi silâhlandırması ve Ekim devrimini finanse etmesinin bir sebebi Hazar Petrolleri değil miydi? Aynı ailenin 1913’te Van Ermenilerinden Aknani Paşaya kurdurttuğu uydu devlet için ta Boston’dan sancak gönderdiğini Avrupalı araştırmacılar yazıyorlar. Dertleri yine Hazar idi. Deccaliyet ve Süfyaniyetin işleri tahriptir. Bozgunculuğu menfaatleri için finanse eden bir kısım Yahudiler de tahripkâr Deccaliyetle büyük sermayelere ulaşabileceklerine inandılar.

Tel Aviv ile Bakü arasındaki coğrafyada Deccaliyetle Süfyaniyetin önlerindeki önemli engel Şam’dır. Fanatik Yahudilerin ellerine tutuşturulan “Büyük İsrail” de kayda değer bir husus olabilir. Irak’tan sonra Suriye’de gündeme getirilen özerkliği ilâve ettiğinizde, “Suriye’nin dostları”nın veya Şam-ı Şerif’in düşmanlarının asıl maksatları ortaya çıkıyor: Deccaliyet ve Süfyaniyetin Şam önlerindeki dehşetli işbirlikleri…

Karşı duranlar da var. İsevî dünyanın buna karşı olduğunu yukarıda arz ettik. Ahirzaman hadiselerini Peygamberî adeseden takip edenler de Mesih’in yanında yer alıyorlar. Bu arada insaniyetperver Avrupalılar ile bir kısım Müslümanları da unutmamak gerekiyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*