İhlas mânevî bir duadır

Manevî dua: Bazı fıtratlar meselelere olumsuz yönden yaklaşırlar.

Hadiselerin negatif/menfi yönlerini, tehlikeleri, boşlukları, olumsuzlukları yakalarlar. Zihinlerinin, akıl yürütmesine engel olamazlar. Bu algılama biçimi, hayalî düşmanlar, tehlikeler, kötü sonuçlar doğurur. Zihin durmadan akıl yürüterek olumsuz sonuçlara varır.

İhlas bunlar için de “mânevî bir dua” olur. Dua aynı zamanda kendini iyiye, güzele, müspete yönelttiğinden ihlas olumlu motivasyona sebeptir.

•Hedefe ulaştıran kısa yol: Bazı kişilikler, bugünden çok, istikbali düşünür, geleceğe yoğunlaşır. Kendisini ona göre kurgular. Çeşitli alternatifler üretir, akıl yürütür. Veya “gayesiz hayaller” kurar. Böylece bulunduğu anı ihmal eder.

Sıkıntılarını atlatmak için yeni imkân arayışlarına girer. Geçmişi ve şimdiki zamanı nazara almaz. Oysa insan üç boyutlu bir zaman diliminde yaşar. Bunlar sadece istikbale atladıklarından gerçeklerden kopar.

Bu durum, endişe, korku, vehim gibi rahatsızlıklara sebep olabilir. Bu da dengesiz ve ölçüsüz davranmaya yol açar. Dengesizlik ve başarısızlık, kaderi tenkit etmeye iter. İşte, bu mizaçtaki kişilikler için de ihlas, maksat ve hedeflere ulaştıran en kısa yoldur. Allah’a tevekkül ve teslimiyet artar. Aşk ve şevkle, dengeli bir çalışma zeminine girilir.

•Haslet: İnsan elinden gelirse herkese yardım, iyilik ve şefkat etmek ister. Bundan haz alır. Kimi fıtratlar nefsî bir karşılık, bir takdir bekler. Kimisi de, iyiliğinin karşılığını tasdik veya takdir suretinde almayınca “kullanılma psikolojisi”ne girebilir.

Ancak en iyi haslet, özellik, ihlastır. Yani yapılan her şeyin Allah rızası için yapılması, hiçbir karşılık beklememeyi gerektirir. Bu da pek çok psikosomatik/ruhî hastalıkların engellenmesi demektir. Bir anlamda, koruyucu sağlık oluşur.

•Ubudiyet/kulluk: Bir tip, bir karakter yapısı için hayatta en önemli değer uyum, denge, müspet/olumlu hareket, müsamaha, vakar, fazilettir. Bu tipler, ben merkezli olmaktan çok, dışa yöneliktirler. Akraba, dost ve çevrelerine aşırı düşkündürler. Onlara yardımcı olmak ve korumak için her türlü tehlikeyi göze alabilirler. Bu, onlar için âdeta bir tutkudur. Bu, iki tehlikeyi beraberinde getirir:

1-“Ben her şeyi hallederim!” anlayışı hâkim olur. Bu da enaniyet/benlik ve gurur bataklığına düşürme riski taşır.

2-Herkese ulaşamamaktan doğan sıkıntı, üzüntü ve strese sebebiyet verir…

İşte, “en safi ubudiyet/kulluk, ihlas”tır. İhlas der ki, bu işleri kulluk için, Allah rızası için, Allah’ın verdiği güç ve kuvvetle yapmaktasın. Dolayısıyla benliğe, enaniyete düşmene gerek yok. Üzülmemelisin. Allah rızası için yaptığına göre, sonucu halk edecek olan, Allah’tır. Senin görevin, ihlasla hareket etmektir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*