“Hayatımın gayesi ve vatanî vazifem” dediği muhteşem Risâle-i Nur Külliyâtındaki yüz otuz parçadan fazla kitaplarından sadece ve sadece “İhlâs Risâlesinin” başına “Lâakal on beş günde bir okunmalıdır” ikaz ve hatırlatması koyması, onu tanıma gayesinde olan herkesin hele bu zamanda daha da iyi anlaması gereken bir durum.
Bu mukaddes dâvâyı tarihe mal eden “saff-ı evvellerin” o aklı zorlayan, idrakin hacimlerini aşan, duyguların ihata boyutlarını zorlayan; ihlâs, uhuvvet, samimiyet, hasbîlik, himmet, fedakârlık ve gayretlerinin mirasını yerine getirebiliyor muyuz acaba! İnananlar olarak, aramızda bu hasletlerin katıksız yaşadığını iddiâ edebilir miyiz? Ciddî mânâda sorgulanması lâzım gelen bir konu olsa gerek.
“Benlik ve gurura medâr şeylerden çekinmek. Tevâzu, mahviyet ve terk-i enâniyetle hareket etmek. Bu asırda en büyük tehlike benlikten ve hodfüruşluktan ileri geldiğinden, ehl-i hak ve hakîkat, mahviyetkârâne dâimâ kusurunu görmek ve nefsini itham etmek gerektir.” (Tarihçe-i Hayat, Emirdağ Hayatı, s. 418, yeni baskılarda s. 737) ikazını,—aciz nefsim dâhil—herkesin bizzat nefsinde yaşaması gerektiğini düşünüyorum.
“Bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalarında selâmet-i kalbini ve istirahat-ı ruhunu muhafaza eden ve kurtaran yalnız hakikî ehl-i iman ve ehl-i tevekkül ve rızadır. Bunların içinde de en ziyade kendini kurtaranlar, Risâle-i Nur’un dairesine sadakatle girenlerdir” müjdesine mazhar olanların, bu muhataplık karşısındaki olumsuzlukları ve mevcut hâlet-i ruhiyesi hizmet sahasına uyuyor mu acaba?
Dünyevî noktada olsun, uhrevî hizmetlerde olsun galibâne yola devam etmenin ve başarıya ulaşmanın anahtarı, sırrı ihlâstan geçiyor.
“Sahabe mesleği” yolunu takip edenlerden beklenen “âlicenaplık, fedakârlık ve diğergamlık” gibi memduh haslet ve meziyetler, tarihin sessiz sayfalarına terk edilecek kadar önemsiz ve dikkate alınamaz değildir.
Her ehl-i hizmet, bu dâvânın, şahsî ve ailevî olarak, kalp, akıl, ruh ve his dünyasına değeri biçilemez katkıları olduğunu düşünüp idrak edememişse kendisini çok ciddî sorgulaması gerek.
Saff-ı evvellerin bile—melek olmadıkları için—yaptıkları hataları, usûlü vechile ikaz ve ihtarlarla, kırmadan, dökmeden, küstürmeden, kaçırmadan düzeltme ve tamir etme metotlarını çeşitli vesilelerle “satırlardan gönüllere” nakşeden “dâvâ sahibini”, meçhul kabrinde rahatsız etmeyi hangi vicdan kabullenebilir?
Çorak toprakları, münbit hale getiren “gönül sultanının” müntesiplerine, “Aziz, sıddık, fedâkâr, sarsılmaz kardeşlerim!” hitabına yüzlerce defa mazhar olan sorumlulara düşen, münbit arazide “diken ve pıtırak sulamak” değildir. Bunun tek telâfisi ve tesellisi ise; “satır aralarındaki o ince ayar ikazları” derinlemesine ve tefekkür deryasına dalarak okuyup mütalâa etmek, gönül ve kalplere nakşederek bir kendine dönme ve nedâmet hissiyle aslına rücu etmekten geçse gerektir.
Dünyevîleşme, tembellik, ülfet, gaflet ve duyarsızlığımıza çare; İhlâs Risâlesinin başındaki, ezberi bozan “Bilirsiniz ve biliniz!” ikazına paralel olarak, Risâleler başta olmak üzere, yeniden “Kendimizi, dünyayı, olayları, dostlarımızı ‘Okursunuz ve Okuyunuz!’” mesajını tam olarak idrak etmekten geçiyor olması, saf ve pak yüreklerin temennisidir.
Nur deryasının ummanlarında okuyup okuduğunu yaşayan günlerde, kardeşlik, hâlisiyet halvetlerinde ve samimiyet vadilerinde buluşmak dilek ve duâlarımla.
Benzer konuda makaleler:
- Mânevî baharın fecrini hissetmek
- Nur Talebeliğinin getirdiği sorumluluklar
- Hanımların Risale-i Nur hizmeti
- Ne üretiyorum; hizmet mi, hezimet mi?
- İhlâs, sadakat ve tesanüt sıfatları
- İhlâsın gücü
- Nur davasının gönüllerde yankılanan ifadeleri
- İhlâs ve helâlleşme
- Sadettin Ağabey
- Uhuvvet buluşmalarından beklenen
AZİZ VE MUHTEREM HOCAM TAM BU GÜNLERİN GÜNDEMİNE DEVA OLACAK NOKTALARA PARMAK BASMIŞSINIZ, TEBRİKLERİMİ VE MUHABBETLERİMİ BİLDİRİYORUM. O NADİDE BAHİSLERİ OKUMAMIZ GEĞİL, YEMEMİZ VE YEDİRMEMİZ LAZIM DİYORUM.
[i][b]Editörün notu:[/b] Lütfen sadece büyük karakterler kullanmayalım. Allah razı olsun.[/i]