İhlas Risalesindeki ikinci düsturda ihlası kıran manilerdeki şiddetli ikazın ortaya koyduğu önemli bir gerçek şudur: “Bu hizmet-i Kur’âniyede bulunan kardeşlerinizi tenkit etmemek ve onların üstünde faziletfuruşluk nev’inden gıpta damarını tahrik etmemektir.”
İkinci düsturda gıpta damarını tahrik etmek, tenkit, faziletfuruşluk gibi duyguların oluşturduğu karmaşa, muhteşem bir makine olan insan vücudunun uyum ve düzenini bozan, organlar arasındaki kargaşanın oluşturduğu kaos halinin, daire içinde metaforik anlatımıdır.
“Hem nasıl ki bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârâne uğraşmaz, birbirinin önüne tekaddüm edip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkit edip, sa’ye şevkini kırıp atâlete uğratmaz.. Eğer zerre miktar bir taarruz, bir tahakküm karışsa, o fabrikayı karıştıracak, neticesiz, akîm bırakacak. Fabrika sahibi de o fabrikayı bütün bütün kırıp dağıtacak.”
Aynı düsturun içinde, bir fabrikayı oluşturan her bir ünitenin kusursuz çalışması o fabrikanın nihai amacına ulaşması için son derece önemli olduğu gerçeği anlatılır. Seri üretim disiplininde bantın bir noktasındaki aksama tüm üretimin durmasına yol açar.
Gerek insan vücudu örneğinde, gerekse fabrika misalinde ihlasın birçok sırrının varlığı ortaya çıkar. Ama bizim üzerinde duracağımız konu “zerre miktar taarruz”, “bir tahakküm karışsa” ifadeleri ile anlatılan ince ve dakik, bir o kadar sonuçları itibarı ile korkutucu ikazlardır.
Taarruz ve tahakküm kelimelerinden haddi aşma, adl ve adaletten sapma, istibdat ve baskı manaları anlaşılır. Oysa istibdad Bediüzzaman tarafından tel’in edilen, insanlığın mahvının sebebi olarak gösterilen, zulmün temeli olarak kabul edilen bir sapma halidir. İnsanlık aleminde tahrip edici, medeniyetleri yıkıcı bir etki gösteren istibdad, daire içinde hangi sonuçları doğurur? “Uluvv-ü himmet ve sevap hırsının” kontrolsüz gelişmesiyle hubb-u cah olarak da bilinen statü elde etme ve bunu koruma arzusuyla tahakküm ve taarruz başlar. Buna mukabil olarak da müdafaa ve karşı saldırı gelişir. İhlasın bu arada zayıfladığı bazen de tamamen kaybedildiği bir süreç yaşanır. Ama bu arada acı ve üzüntü veren husus ise bunun farkına varılamaması, hizmet yapıldığı zannıdır. Bu zan aldatıcı ve tahrip edicidir. Çünkü birbirleriyle boğuşanlar müsbet hareket edemezler.
Meşveret ve şura manaları; şiddetli bir kuvve olarak dercedilen öfke duygusunun ifrat hali olan tehevvür mertebesinden beslenen ve hayvaniyetten gelen istidatların, istibdata giden yollarını tıkamak için emr-i ilahi ile akaide girmiştir. Ama meşveret ortamında da istibdatın devam edebildiğini zaman zaman görüyoruz. Dikkat edilmesi gereken husus meşveretin istibdata feda ve alet edilmemesidir.
Kıymetin hamiyet nispetinde olduğu, himmeti cemaat olanın tek başına bir cemaat olma kuvvesinin yanlış istimali, ihlası ciddi anlamda zedeler ve himmeti hizmete hasretmek niyet ve gayretiyle farklı kabiliyetlerin önünde takaddüm etmek tehlikesi ortaya çıkabilir. Farklı fikirlerin de neşvünema bulmasını sağlayacak, hakiki meşveret-i meşrua sırrına bizleri ulaştıracak, fikirleri inkişaf ettirecek bir hürriyet zemininin oluşturulması, içinde bulunduğumuz hizmetler açısından son derece önemlidir.
İşte burada çözüm; tüm bu mehaliki ortadan kaldıracak “tahakküm, taarruz ve tekaddüme” müsaade etmeyecek bir ihlas anlayışını özümsemektir.
Mehmet PEKEL
Benzer konuda makaleler:
- Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok
- İnsicam ihlasla sağlanır
- En müthiş maraz ve musîbet: Cerbezeli tenkit
- Biz ittihat etmeye mecburuz
- Tenkidin anatomisi
- Büyük adama karşı hür olmak
- Köşeye çekilemeyiz
- Medar-ı niza bir mesele varsa meşveret ediniz
- Saadetimizin anahtarı meşveret ve hürriyettir
- Önce nefsimizi yerelim, tenkit edelim!
“Asrın müellifi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin telif ettiği Risale-i Nur’ların medyadaki katıksız dili olmaya özen gösteren Yeni Asya, sağduyulu çizgisinden ödün vermeden ‘doğrunun yanında haklının sesi’ olarak milletimizin gönlünde taht kurmuş bir misyon gazetesidir.”
İlk yorum yapan olun