İhtilâller, inkılâpların devamıdır

Image
İlginçtir ki, Mısır’da bulunduğumuz zaman bizi, yâni Türk’leri, Hıristiyan olmuş veya dinden çıkmış olarak bilen bazı insanlar vardı. Hatta bazıları bizi Kur’ân okurken görünce şaşırıp, okuduğumuz Kur’ân’a bakmadan “Bu okuduğunuz Kur’ân Türkçe mi?” diye soruyorlardı.

 

Tabiî, hem Kur’ân’ı gösterip, hem de okuyunca çok şaşırıyorlardı. Üstelik, okuduğumuz Kur’ân’ın tevafuklu olmasından dolayı yaptığımız izahlara hem şaşırıp, hem de seviniyorlardı. Bir de Risâle-i Nur’dan, Bediüzzaman Hazretlerinden bahsedip, bir çok meseleyi anlatınca da mest oluyorlardı. Düşünün, Hıristiyan olmuş veya dinden çıkmış zannettikleri bir milletin mensubu ile konuştuklarında, sordukları sorular karşısında aldıkları cevaplara (tabiî Risâle-i Nur hakikatlerinden verdiğimiz) şaşırıp, nihayetinde “Yahu biz Arab’ız güya, ama dinî bazı müşkülleri sizden öğreniyoruz” diyorlardı. Tabiî bu arada, yazının en başında yazdığımız taaccüblerinin, şaşkınlıklarının sebebini de, “Hani sizde inkılâplar olmuştu ya, biz o yüzden sizin İslâmiyetle bağınızın kesildiğini zannediyorduk” diyorlardı. Lâfın arasında, kendilerine yapılan baskıları da anlatarak dertleniyorlardı. Biz de onlara cevaben ”Kardeşim, size yapılan baskılarda dinî hayatınıza pek müdahale yoktu, ama biz de öyle miydi? Güya bizden bildiklerimiz, kendi milletinin can damarı mesabesindeki her şeyi kesip atarak, yeniden bir millet meydana getirmek istiyorlardı. Bizde yapılan inkılâplar gibisi, tarih boyunca hiçbir millete yapılmamıştır. Üstelik de bunları yapanlar yabancı bir millet değil, gûya bizdendiler. Tabiî âhirzamanın eşhas-ı mühimmesinden olan Süfyan ve emsâllerinin yaptığı bu tahribata karşı Cenâb-ı Hak, bu millete yine âhirzamanda beklenen Hz. Mehdi’yi yollamış, o yapılan tahribatlar da onun eliyle düzeltilmiş, bir millet tamamen dinsiz olmaktan kurtarılmıştı” demiştik.
Gerçekten de; bu aziz milletin başına getirilen en büyük felâket olan inkılâpların açtığı yara hâlâ kapanmamıştır. Düşünsenize, okuma yazma bilen bir nesil, bir gecede câhil bırakılmıştır. Ecdadıyla, tarihiyle bağları kesilmek istenmiştir. Bugün hâlâ ecdad yâdigârı eserlerdeki yazıları okuyamayacak kadar câhil hâle getirilmişiz. Yabancı bir turistle bir araya geldiğimizde, bizden bir kitâbeyi okumamızı istediğinde, okuyamadığımızı hayretle görmüş ve “Ne yâni, bunlar sizin dedeleriniz değil mi, nasıl okuyamıyorsunuz dedelerinizin yazdıklarını? Biz beş-altı yüz senelik yazıları dahi okuyoruz” demişti de, nasıl utanmıştık o zaman.
Evet dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir millete yapılmayan bu inkılâp âfâtının sarsıntılarından kurtulmadan, otuz sene kadar sonra onun devamı, tamamlayıcısı olan ilk ihtilâl belâsıyla karşılaştı bu millet. Çeyrek yüzyıl kadar milletin tepesinde boza pişiren despotlardan, 1950’de “Tam kurtulduk” diye sevinirken, çeşitli ayak oyunları, senaryo ve komitacılıkların neticesi olarak 27 Mayıs 1960’ta yapılan meş’um ihtilâlle, inkılâpların bânisinin icraatlarının devamını, inkılâplarla perçinlemeye çalışmışlardı. Ve onu tâkip eden üç alenî ve sayısı belli olmayan gizli inkılâplarla da aynı şey devam ettirilmek istenmiştir. Zaten, lûgatteki bir mânâsı da “altüst olma, tersine dönme” olan inkılâpla, “ayaklanma, isyan, karışıklık” olan ihtilâllerin kendileri büyük bir suçtu, ama kimi kime şikâyet ediyoruz tabiî o da başka.
Neyse, neticede ne olmuştur? Bu zorbalıklardan, bu hıyanetlerden, millet zarar görmüş, memleket zarar görmüş, nice canlar gitmiş, ocaklar sönmüştür. Cenâb-ı Hak, bunların müsebbiblerini inşâallah, iki cihanda da rezil rüsva eder!
Image

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Muhterem yazarımız, ilginç bir tespit yapmışsınız. Gerçekten böyle bir şeyi düşünmemiştik, Allah razı olsun.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*