İki cihan saadetine talip bizler!..

En lüzumlu mesele yemek, içmek, güzelce hayatın fantaziyeleri ile vakit geçirmek; bu ahirzaman insanının adeta alâmet-i farikası olmuş. Şöyle desek ve değiştirerek söylesek: Tevhid, iman, Kur’ân, İslâmiyet hakikatlerini en lüzumlu mesele olarak kabul edip; bunları öğrenmek için okumak, çalışmak ve her türlü gayretin içerisinde olarak bir ömür geçirmek…

Eğer dünyevî bir nazarla değerlendirecek olursak; dünyevî lezzetlerin fani, geçici ve acı olduğunu bilerek, isteyerek, tercih ederek takip edip, hatta müptelâ bile oluruz. Bizler özellikle ahirete dair amelleri dünyevî nazarla değerlendirdiğimiz için de ayrıca bir hüsran ve eleme maruz kalıyoruz. Halbuki ebedî âlemin, ebedî saadet dünyalarının hiçbir lezzeti, saadeti iman ve İslâm dairesi hariç bu dünyada yoktur. Aksini iddia ediyor ve inat ediyorsak yine hüsrandayız, yine elem ve üzüntüdeyiz…

Dünyanın hedeflediğimiz her işinde büyük gayret ve çalışmalarla muvaffak olabiliyorsak; ahirete dair işleri de tembellik yapmadan, gaflete düşmeden, ertelemeden ve unutmadan yapabilmeliyiz ve Allah’tan muvaffakiyetimizi aynen, dünyevî amellerde olduğu gibi büyük bir arzu ve duâ ile isteyebilmeliyiz… Ehl-i imana ve irfana yakışan tavır da bu olmalıdır zaten…

Hep söylüyor, konuşuyor ve yazıyoruz ya; öğrenmeyi ve okumayı kendimize dert edinmeliyiz. Dünya ve ahiret saadetimizin; iman, Kur’ân ve İslâmiyet hakikatlerini öğrenmek, okumak ve yaşamaktan geçtiğini hiç aklımızdan çıkarmamalıyız. Hem de aynen yemeyi, içmeyi ve uyumayı unutmayarak hiç aklımızdan çıkarmadığımız gibi…

Ahirzaman tuzakları, şeytanın tuzakları, nefsin tuzakları, gafletin tuzakları, nemelâzımcılığın tuzakları dalâlet ve sefahat adına bizleri teslim almasın diyor ve istiyorsak; iman, İslâm ve Kur’ân hakikatlerine sarılmalıyız, sahip çıkıp öğrenmeliyiz, okumalıyız, okumalıyız…

Her asrın bir hükmü vardır. Bu asrın hükmü ise doğru, hakikatli, ilâhi bir itiraftır: Bütün kâinatı, bütün müştemilatıyla, zerreden kürelere kadar rızık ve hayat ile veren, şenlendiren ve ebedî bir âlem vaad eden ve söyleyen Rabb-i Rahim-i Kerim’imizi tanımalıyız, bilmeliyiz. O’nu tanıdığımızı ve bildiğimizi edeple, ubudiyetle, ibadetle O’nun istediği tarz ve tarik ile yaşayarak gösterebilmeliyiz.

İşin özü ve son sözü: Bizler eğer iki cihan saadetine talip isek muhakkak bir surette iman, Kur’ân hakikatlerini öğrenerek, okuyarak, yaşayarak elde etmeli ve göstermeliyiz, vesselâm…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*