İkinci yolda Hollywood fitneleri

Demokrat misyonun bayrağını devralan Süleyman Demirel başkanlığındaki Demirkıratlı AP; 27 Mayıs darbesi travmalarını izale edip Türkiye’yi şaha kaldırmıştı.

Memurlar fakirü’l-hal yaşayıp 150 TL maaş alırken; personel kanunu ile 540 TL maaşa kavuştu ki, kalkınmanın ciddî bir göstergesiydi.

Boğaz Köprüsü (ki o şartlarda ilk) otoyollar, barajlar, hidro-elektrik santralleri, imamların maaşa bağlanması gibi çok büyük hizmetler verildi.

Dış politikada da dengeli bir siyaset takip edilerek olması gereken yapılıyordu. 1967 Arap-İsrail Savaşı’nda Türkiye hava sahasını kapatıp Arap kardeşlerimize ciddî bir destek verilmişti. (Tabiî böyle olduğu için ileride çok bedeller ödeyecektik.)

Bütün bu gelişmeler “bizim çocuklar”ın “babalarını” rahatsız etmiş olmalı ki, Hollywood imzalı filmler gösterime giriyordu peşpeşe.

Önce 68 kuşağı dediğimiz sol hareketler, ardından 1969’da MNP’nin kurulması, sağdan soldan Demokratların, dolayısıyla Türkiye’nin önünü kesmeye başladılar. Sol, zaten tahrip üzerine kurulduğundan onları anlamak zor değilken, o gün sağın tek adresi olan AP’yi sağdan vurmaları anlamak, ancak adresi aynı olan süfyaniyetle izah etmek çok acı bir hakikat olsa gerektir.

“Hak geldi bâtıl zail oldu, Müslümanların sayısı bizimle belli olacaktır, diğerleri patates dininden” diye yola çıkanlar, aslında Millet Partisi’nin mirasçılarıydı.

Senelerce Kemalizm’in yanında durup bütün icraatlarını zımnen destekledikleri gibi, askerî başarıları da M. Kemal’e vererek kahraman ilân edilmelerine teşne oldular. Ne zaman hürriyetçi, Ahrar-Demokratlar ortaya çıktı, dini siyasete alet ederek İslâmın hayırhahı kesildiler.

(Güya din sadece siyasettir ki, hâlâ da aynı kanaatteler.)

Zübeyir Ağabey, MNP’nin kurulmasında “Bunlar dindar, bunları desteklemek lâzım” diyenlere: “Kardeşim biz şeyhülislâm seçmiyoruz, kim bize daha çok hürriyet verirse onları destekleriz” diyerek Nurcuların siyasete bakışının altını çiziyordu.

KAOS SENELERİ

Üstad Hazretleri “Felâk” Sûresi tefsirinde Milâdî 1971 için: “O tarihte dehşetli bir şerden haber verir. Yirmi sene sonra, şimdiki tohumların mahsulü ıslâh olmazsa, elbette tokatları dehşetli olacak” ihbarı seneler sonra anlaşıldı ki, kayıp çok büyük.

60’lı yılların sonuna yaklaşılırken bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sağ-sol çatışmaları, öğrenci hareketleri, işçi mitingleri ve Amerikan aleyhtarlığı artmıştı. Kısa bir süre sonra, Türk Silâhlı Kuvvetleri 12 Mart 1971 Muhtırası’yla Adalet Partisi’ni iktidardan düşürdüler.

12 Mart Muhtırası’ndan sonra 12 Eylül’e kadar sancılar bitmedi. Parçalı ve milliyetçi cephe hükümetleri, kazma-kürek, kadayıf muhabbetleri, güneş Motel milletvekili transferleri ve ayartmalarından kurulan hükümetler, siyasîlere olan güveni de derinden sarsmıştı.

Askerî vesayetle kurulan hükümetler, derinlerin emrini icra ederken memlekete hiçbir fayda vermemiş üstelik kaos getirmişti.

Kapatılan MNP’nin yerine bazı mahfillerin ısrarı üzerine MSP’yi kurdular. Tam bir tampon görevi üstlenmişlerdi ki, bölmek…

Demokratlara tahammülü olmayan güçler, milletin teveccühünü başka yöne kaydırmak için AP’den parçalar koparıyorlardı.

Adalet Partisi’nden kopan Demokratik Parti ve Millî Selamet Partisi gibi küçük partiler sağ oyları bölüyordu ki, AP 28’lere kadar geriledi. Seçimlerin ardından Cumhuriyet Halk Partisi-Millî Selamet Partisi koalisyonu kuruldu.

O günlerde hedef CHP’yi iktidara getirmek komünizmi iktidar yapmaktı ki, bunu da MSP yaptı.

Ecevit-Erbakan Hükümeti’nin en büyük icraatı, sonradan başımıza belâ olacak anarşi ve terörü tetikleyen binlerce teröristi affetmesiydi.

Ve bu af, memleketi 50 sene geriye götürecek 12 Eylül İhtilâline sebebiyet verdi ki daha hâlâ getirdiği anayasayla onun sancılarını çekiyoruz.

12 Eylül olmasaydı fecrin doğması bekleniyordu. Tabiî mânâ âleminde nasıl bir fecir olduğunu görmesek de, hadiselere baktığımızda bir beklentinin olduğu yadsınamaz. Zira 1979 senato seçimlerini AP 5-0 alınca Ecevit’in azınlık hükümeti düşmüş, görev Demirel’e verilmişti. 24 Ocak Kararlarıyla, tüp ve gaz kuyruklarının kalkması gibi ekonomik gelişmeler 1981’de AP’nin 300 milletvekiliyle tek başına iktidara geleceğine ve Anayasa’yı değiştireceğine kesin gözüyle bakılıyordu ki, “Bizim çocuklar darbe yaptı.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*