İktidar kavgası ve Bediüzzaman

Başbakanın seçim meydanlarında sıklıkla Bediüzzaman’dan ve CHP’nin 1950 öncesindeki tek parti iktidarında ona yapılan zulümlerden bahsetmesi, eserlerini ve hizmetlerini gündeme getirmesi önemli.

Ancak bunları, Said Nursî üzerinden CHP’yi ve özellikle de Fethullah Gülen’i vurmak için ifade etmesi, tartışılması gereken bir husus.

Evet, söyledikleri genel hatlarıyla doğru.

CHP devrinde Said Nursî’ye çok zulmedildi. Ve o bu zulümlere hiçbir zaman boyun eğmedi, diz çökmedi ve hizmetlerine devam etti.

Maruz bırakıldığı bütün zulümlere rağmen ülkesini terk etmedi ve başka yerlere gitmedi.

Tam tersine “Mekke’de olsam dahi buraya gelmem lâzımdı, çünkü hizmet burada” dedi.

Keza ülkede sıkıntı ve karışıklık meydana getirecek hiçbir faaliyetin içinde yer almadı, daima müsbet hareket etti, içte ve dışta farklı maksatlarla ortaya çıkan cereyanların hiçbirine kendisini de, hizmetini de alet ettirmedi.

Bunların hepsi doğru. Ama onun hayatında, bunları tamamlayan başka doğrular da var.

Meselâ Bediüzzaman’ın en çok vurguladığı hususlardan biri, asayiş, huzur ve iç barışın korunması, kardeşlik bağlarının güçlendirilmesi.

Ülkede hukuk ve adaletin hakim kılınması.

Adaletin asla konjonktürel, siyasî ve ideolojik çekişme ve kavgalara kurban edilmemesi.

“Birinin hatasıyla başkası mes’ul olmaz” mealindeki ayetle nazara verilen “suç ve cezanın şahsîliği” prensibinin hassasiyetle uygulanması ve genelleyici suçlamalardan kaçınılması.

Siyaset ve memuriyetin halka hizmet için yapılması ve başka hedeflere alet edilmemesi.

İşlerin meşveretle, danışarak, yapıcı müzakere ve katkılarla götürülmesi; şahıs ve zümre istibdadına meydan verilmemesi; gerçek anlamda millet hakimiyetinin sağlanması; kamuoyunun talep ve beklentilerinin karşılanması.

İncitici, ayrıştırıcı, ötekileştirici, gerginleştirici, ortak bağları ve kardeşlik hukukunu tahrip edici söylem ve eylemlerden sakınılması.

Bu maddeleri ilânihaye uzatmak mümkün.

Risale-i Nur’da ve Bediüzzaman’la Nur Talebelerinin uygulamalarında öne çıkan bu ve benzeri ölçülerle son tartışmalara baktığımızda, karşımıza çıkan tablo iç açıcı görünmüyor.

Ve Said Nursî’nin adı, giderek kızışan şiddetli bir iktidar kavgasının aracı olarak kullanılıyor. Böyle birşeyin tasvibi mümkün değil.

Tek parti geçmişindeki yüklerden kurtulmaya çalışan ve buna teşvik edilmesi gereken bugünkü CHP’yi o zamanki zulümleri üzerinden yıpratmak da, Gülen’in siyaset dışı zeminlerde usulünce eleştirilmesi gereken hatalarını siyasî polemiklere malzeme yapmak da çok yanlış.

Said Nursî bu kavganın aracı değil, ilacıdır.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Firavun, kızıldeniz’de boğulurken Cebrail aleyhiselamı görür ve ben de iman ettim der, ama imanı kabul edilmez.
    Ebu Cehil, Firavunu rezillikte geçer ve bu ümmetin Firavunu olur. Son anlarında Cebrail komutasında gökteki meleklerin geldiğini söylerler. “Şimdi Muhammede daha fazla düşman oldum.” der.
    Bizde bir hoca var ki “Cebrail gelse, parti kursa oy vermem” “ben onu hiç görmedim” der ve sonra ilginç nice partileri destekler.
    Hatta daha kötüsü hocalarını mezardan çıkarıp muhterem naaşına asit dökenlere dahi oy ile destek olur.
    Ahir zaman bu olmalı.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*