İlim arayan kalbin pusulası Nurlar

Dünya süsleri gözümü kamaştırıyordu: Giyim, kuşam vs. Bugün bunu mu giysem, şunu mu giysem diyordum. Saçlarımı düzleştireyim mi, yoksa bukle bukle mi yapsam diyordum.

Makyaj, takılar, elbiselerle dolu bomboş bir hayat… O kadar bilinçsizdim ki, ne yaptığımı bilmiyordum. Kim için süsleniyordum? Oysa ki saçımın bir telini dahi nâmahrem nazarlara göstermem haramdı. Biliyordum, namaz da kılıyordum, ama maalesef bir o kadar bilinçsizdim. Kapanmak bana o kadar uzaktı ki anlatamam. Kapanmaya, başörtüsü örtmeye çok karşıydım. Tâ ki bir gün canım arkadaşım bana Halit Ertuğrul’un ‘Aysel’ adlı kitabını verene kadar. Kitabı elime aldım. Bir gecede bitirdim. Harikaydı, sonuç bölümü beni benden alıp başka âlemlere götürdü. Gözyaşlarımı tutamadım, hüngür hüngür ağladım. Kendimden utandım, neden mi?

Elhamdülillah sağlığım yerinde, ama ibadetlerimi doğru düzgün yapmıyorum. Hayat sanki hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor insana. “Allah’ın huzuruna nasıl çıkacağım?” dedim.

Giyim kuşamım İslâm dinine uygun muydu? Hayır maalesef… Peki ben ne yapıyordum Allah (cc) için? Kendimi toparladım, hemen kalkıp arkadaşımın bana hediye ettiği başörtüsünü taktım. İnşâallah bir daha okumak üzere, gözlerim bu hayata kapanana dek örtümü çıkarmamak üzere taktım.

Bana yakışan da buydu. Bugüne kadar hep bir yara vardı üzerimde… Elhamdülillah ki yaram iyileşti. Rabbimin istediği gibi bedenimi başörtümle korumaya aldım. Başörtüm benim kalkanım gibi oldu. Benliğime bir ağırlık, bitmeyen huzur dolu yolculuğuma bir pusula oldu adeta. Annemin sürekli “Kızım daha çok küçüksün, açıl, başörtüsü takma” demesine rağmen açılmadım, direndim…

Annem kapanmama karşıydı, “Daha çok küçüksün, daha sonra kapanırsın” diyordu. Bense anneme, “Anne, Rabbim için ne yapıyorum ki, en azından iffetimi koruyorum ve ölümün ne zaman geleceği hiç belli değil” dedim. Her gün kendimize “Bugün Allah için ne yaptım?” diye sormamız lâzım diyordum. Kur’ân okuyordum, namazımı kılıyordum, başörtümü de takmıştım. Hepsi bir bütün olmuştu. Fakat hâlâ bir şeyler eksik gibi geliyordu bana. İlim arıyordu kalbim, benliğim; tıpkı bir ağacın suya ihtiyaç duyması gibi ‘ilme’ muhtaçtım. Tâ ki bir gün Yasin gününde canım ablamla tanışıncaya dek…

Elif ablam, adı gibi huyu da güzel olan ablam. Birden muhabbet açıldı, konu konuyu açtı. Kendimden bahsettim, gördüğüm rüyalardan, yaşamış olduğum ilginç olaylardan… Canım ablam bana bir kitap hediye etti. Risale-i Nur’dan Sözler adlı bir kitaptı. Ve beni Cuma sohbetine dâvet etti. Ve gittim. İnanıyorum ki, kalpten istenince Rabbim mutlaka verir. Ve ameller niyetlere göredir.

Annemin gitme demesine rağmen ayaklarım beni o gün götürdü. Neyle karşılacağımı hiç bilmiyordum. Öğrenmek istiyordum, tanımak, okumak, hayatımda uygulamak istiyordum… Değişmek, yepyeni bir sayfa açmak… Ve Allah’ın izniyle bunu başardım. Bir çok zorluğa rağmen gittim, gittim… Her gittiğimde bir o kadar haz alıyordum. Öğrendikçe “Daha çok öğrenmem gereken konular var” diyordum. Çok güzel bir yere gidiyor, nur yüzlü güzel ablalarla tanışıyor, konuşuyordum.

O kadar cana yakındılar ki, sanki 40 yıldır tanışır gibiydik. Güleryüzlü, konuşkan, sevecen… Nasıl bu kadar iyi olabiliyorlardı? Beni hemen aralarına kabul etmişlerdi. Allah’ım, daha önce böylesine güzel insanları tanıyamamış olmamın ıztırabını yaşıyordum. Okunan Kur’ânlar, çekilen tesbihler, edilen duâlar bir başkaydı. Kalpten bir imanla yapılıyordu, bilinçsizce değil. Oysa ki yıllarca öyle görmüştüm… Hele ki güzelim duâlarımızın kurmuş olduğu Halil İbrahim sofrası, hepsinin bir arada yemesi, yardımlaşması mükemmel ötesi bir şeydi anlatamam…

Böyle bir duyguyu anlatmak değil, bence yaşamak gerek… Rabbim inşaallah isteyen kullarını böyle iman dolu kişilerle karşılaştırsın. Güzel Allah’ımın bana vermiş olduğu bir hediyeydi bu, Elhamdülillah… Nur yüzlü ablalar, harika anlatılan konular, okunan Risale-i Nurlar bambaşkaydı. Beni bambaşka âlemlere götürüyordu. Merak ediyordum, merak ettikçe öğreniyordum… Rabbimizin bizi koruyup, gözetmesi… Öylesine güzel anlatmıştı ki Üstadımız Said Nursî Hazretleri, bir insanın kalbi, fikri ne olursa olsun bunu kabul etmemesi bence mümkün değildir. Kalbe hitap etmek, ruhumuza bir şeyler yaşatmak, beynimize kabul ettirmek… İşte bunların hepsi Risale-i Nur’da var…

Benim gibi biçare gönüllere ‘ilim’ arayan Rabbimin bir armağanıdır. Ben bu hediyeyi ömrümün sonuna kadar koruyacağım ve inşaallah vazgeçmeyeceğim de. Rabbim bizleri Kur’ân yolundan, ilim yolundan, Peygamber Efendimiz’in (asm) yolundan ayırmasın inşaallah…

Risale-i Nur’la evlerimizi onurlandırsın, nurun ışığı kalbimizin pusulası olsun her daim. Allah bu yoldaki kardeşlerimin yardımcısı olsun. Allah’ın selâmı üstünüze olsun…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*