İlim, kendini bilmektir!

Meşhurdur; Namık Kemal, “Oku da adam ol baban gibi, eşek olma!” demiş. Bu cümlenin espri boyutu da var elbet, fakat meselemiz o değil. Demek ki okumanın, tahsil yapmanın insanı ulaştıracağı en hakikî üst makam, “adam” olmakmış meğer. Aksi hâlde okumalar yazmalar, adamlıkla yoğrulmazsa tek başına kaç para.

Çünkü:
Adamlığın içinde din var, iman var Kur’ân var; vatan var millet var; hak var hukuk var; namus var, şeref var; saygı var, hürmet var, muhabbet var; görgü var; eneleri eritmek var; var var…

Gerek fen, gerekse din tandanslı eğitimler insanın şahsiyetine olumlu katkı sağlıyor, onu topluma kazandırıyorsa, mesele yok. Nurun alâ nur olur. Zaten, eğitimden maksat bu. Yok, fen ilimlerini okuyor, fakülteler bitiriyor; hatta bir de, dinî bir ekolde bulunuyor ve buna rağmen ‘adamlık’tan yoksunsa; buna ne demek gerekir, bilmem ki? En iyisi, bu cevabı Namık Kemal’e bırakalım.

Bir insanı diğerinden farklı kılan onun ilmidir, irfanıdır; izzetidir, ismetidir, meziyetidir ve bilhassa, ahlâkıdır. Böyle bir kişi başkalarına değer verdikçe değer kazanacağını, hürmet ettikçe hürmet göreceğini, insanları el üstünde tuttukça el üstünde tutulacağını, sevilmek için de onları sevmesi gerektiğini bilir; bilmiyorsa, bilmelidir.

Böyle yapmayıp da, “lokantacı kedisi” gibi her yere girer çıkar, herkese caka satar; gördüğü, görüştüğü, tanıdığı, tanıştığı insanların, sadece onları ilgilendiren kişisel statülerine, sosyal seviyelerine, toplum ilişkilerine “hatıra nakletme” gerekçesiyle el uzatırsa, dil uzatırsa, bu, edep dışı bir davranış olmaz mı? Bu hususta makam mevki, meslek meşrep ne olursa olsun fark etmez.

Yunus Emre, “İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir / Sen kendini bilmezsin / Bu nice okumaktır” diyor ya, tam da konumuzun tarifi. Kitabın ortasından söylemiş, Yunus. Rabbim ondan razı olsun.

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi aslolan, insan olmak, insanlarla hemhâl olmak, dost olmak; yani “adam” olmak. Aksi hâlde, mektebinin tabelâsı kambur olur sırtına.

İnsanları küçük görmek, onlara ait bilgileri fâş etmek, buna da “hatıra” demek; etik olmayan, hoş karşılanmayan, vicdanlarda tarifi bulunmayan garaip bir davranıştır. Hülâsa:

Haddi aşmamak, doğrulardan şaşmamak gerekir.
Üstadımız, “Her söylediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu söylemek doğru değil. Her söylediğin hak olmalı; fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yok” 1 diyor.

Bu kime söyleniyor?
Bana, sana, ona… Yani bizlere; yani, iz’an sahibi herkese!
Bu pınardan su içip de, “Bunlardan ben müstağniyim” diyenlere söylenecek sözüm yok.
Velhasıl; “adam” olmak her hâlde, haddi bilmek demektir…

Dipnot:
1- Said Nursî, Hutbe-i Şamiye, s. 56.

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*