İmam (Busayrî) Bûsîrî (1212-1296)

    Mısır’da, on üçüncü yüzyılda yaşamış ve İslâm dünyasının ünlü şairlerinden birisi olarak şöhrete kavuşmuştur. Peygamber Efendimiz (asm) hakkında yazdığı şiirleri, “Kaside-i Bürde” adlı eseri ve İmam Bûsîrî (Busayrî) ünvanıyla tanınıp meşhur olmuştur. Asıl adı Muhammed’tir. Babasının memleketine nispetle Bûsîrî, annesi tarafından Delasî nispetiyle anılırken, bazen de bu ikisini de barındıran Delasîrî nispesini kullanmıştır. Ömrü yokluk ve sıkıntılar içinde geçmiştir.

Dürüstlüğü ve hakkaniyet noktasındaki aşırı titizliği, çalıştığı yerlerde uzun süre kalamamasına sebep olmuş, iş arkadaşlarının yolsuzluğu sürekli kendisini rahatsız etmiştir. Risâle-i Nur’da ismi, Hakim-i Busayrî ve İmam-ı Busayrî olarak iki ayrı eserde nakledilmiş, beyitlerinden alıntılar yapılmıştır. Künyesi, Ebu Abdullah Şerefüddin Muhammed bin Said bin Hammad bin Muhsin el-Bûsîrî şeklindedir.

Muhammed 1212 yılında Mısır’da doğdu. Ailesi Fas kökenli Berberî’lere dayanmaktadır. Ailesinin Delas’a yerleşmesi üzerine çocukluğu ve gençliği burada geçti. Nerede ve hangi eğitimi aldığına dair yeterli kayıt mevcut değildir. Çocukluğundan itibaren Kur’ân eğitimi aldığı ve Kur’ân-ı Kerim’i ezberlediği bilinmektedir. Daha sonraki dönemde Kahire’ye giderek eğitimini devam ettirdi. Şeyh Abdüzzahir Mescidi’nde, İslâm ilimleriyle birlikte dil ve edebiyat derslerini de aldı. Daha çok siyer ve hadis ilimlerine ilgi duyarak bu alanlarda yoğunlaştı.

Muhammed, eğitimini devam ettirip belli bir bilgi birikimine ulaşırken, semavi kitaplardan olan Tevrat ve İncil’i inceledi. Bu arada, Hıristiyan ve Yahudilere karşı reddiyeler yazmaya başladı. Genel ahlâkı ve kamu düzenini koruma faaliyetlerini yürüten, İslâm devletlerinde genel ahlâk, kamu düzenini koruma ve denetleme görevlerini yerine getirmek maksadıyla teşkil edilmiş bulunan “hisbe” teşkilatında görev alması teklif edildi, ancak kendisi bu görevi kabul etmedi.

Bir ara devlet hizmetinde bulunan Muhammed, zamanın veziri Zeyneddin bin Yakub’un yanında çalıştıysa da bu görevi kısa sürdü ve bir süre sonra bu işten ayrıldı. Daha sonra Bilbis kasabasında maliye, katiplik ve muhasiplik görevlerinde bulundu. Bilbis’teki yaşantısı ve görevi de fazla uzun sürmedi. Buradan da Kahire’ye geçti ve burada çalışmalarını sürdürdü. Bu arada, çocuklara Kur’ân-ı Kerim dersleri verip hafız yetiştirmek maksadıyla bir mektep açtı. Ancak, umduğu ilgiyi görmediğinden bunu devam ettiremedi ve kapattı.

Muhammed, Kahire’den ayrıldıktan sonra El-Mahalle şehrine gitti. Burada kendisine devlet tarafından maaş bağlandı. Ancak, kendisine tahsis edilen maaşı vermekle görevli Hıristiyan memurların kasten ödemeyi geciktirmelerine sert tepki gösterdi ve şiirlerinde bunları hicvetti. Burada sebebi kesin olarak bilinmeyen bir kaza geçirdi ve bacağı kırıldı. Şazeli Tarikatı’na intisap eden Muhammed, şeyhinin vefatı üzerine bir mersiyeyi kaleme aldı. Şeyhinin, zamanın imam ve kutbu olduğunu yazdı.

Yazdığı eserlerin büyük bir kısmını manzum şekilde kaleme alan Muhammed Şerefüddin, yine bunların çoğunda Peygamber Efendimiz hakkında yazdığı kasidelere yer verdi. Kaleme aldığı şiirlerinin, özellikle üslup bakımından sağlam ve lirik olması, asırlarca okunmasında etkili oldu. Dilden dile dolaşan şiirleri ve kasideleri bir çok eserde kendine yer buldu. Risâle-i Nur’da da, ünlü eseri Kaside-i Bürde’den alıntı yapılarak ismi zikredildi. İsmi zikredilirken, “Hakim-i Busayrî” (Muhakemat, 1999, s. 92) ve “İmam-ı Busayrî” (Mektubat, 1997, s.156) şeklinde ifade edildi.

Kelâm ve üslûp arasındaki ilişkiyi izah eden ve bunların insanlar üzerindeki etkilerinden söz ederek açıklamalarda bulunan Bediüzzaman, Muhammed Bûsîrî’nin, “Haramla dolmuş olan gözlerinden gözyaşı akıt ve pişmanlık perhizine sarıl” (Muhakemat, s. 92) beytine atıf yaparak izahlarına devam etmiştir. Peygamber Efendimize (asm) biat ve hizmet etmek için memleketinden hicret edip gelen kadın sahabenin biricik oğlu vefat etmiş ve bunun üzerine; “… Benim hayatımda istirahatımı temin edecek tek evlâtcığımı, o Resûlün hürmetine bağışla” duâ ve yalvarışında bulunmuştu. Söz konusu duâdan sonra, Peygamber Efendimizin hürmetine, kadının oğlunun dirilmesi olayını hatırlatan Bediüzzaman, bu hadise ile ilgili olarak da şairin, “Eğer alâmetleri, onun kadrine muvafık derecesinde azametini ve makbuliyetini gösterse idiler, değil yeni ölmüşler, belki onun ismiyle çürümüş kemikler de ihya edilebilirdi” (Mektubat, s. 156) beytini aktarmıştır.

Muhammed Bûsîrî’nin ömrü sıkıntılar içinde geçti. Evlendikten sonra çocuklarının çok ve hanımının da geçimsiz olması, sıkıntılarını arttırdı. Diğer taraftan iş arkadaşlarının da düzgün çalışmamaları ve yolsuzluklarda bulunmaları, kendisini sürekli huzursuz etti. Kendisinin sağlam kişiliği, hakkaniyet söz konusu olunca çok titiz davranması, çalıştığı yerlerde uzun süre çalışmasına pek imkân vermemekteydi. Ömrünün sonlarına doğru kısmi felç geçirdi. Rivayetlere göre, Peygamber Efendimiz için yazdığı kaside, şifa bulmasına vesile oldu. Hastalıktan kurtulup daha uzun bir süre ömür kendisine ihsan edildi. Seksen yılı aşkın yaşadıktan sonra 1296 yılında İskenderiye’de vefat etti.

Eserleri

Şairin eserlerinin büyük bir ekseriyeti manzum olup, Peygamber Efendimiz (asm) hakkında yazdığı kasidelerden oluşmaktadır. Kasidetü’l-Bürde en ünlü eseridir. Yüce Peygamberin samîmî bir aşıkı olan şair, bu eser ve kasideleriyle haklı bir şöhrete kavuşmuştur. Felçli durumundan, bu eserini yazdıktan sonra kurtulduğu nakledilmektedir. Eser, yüz altmış beyitten oluşan kasidesi olup bir çok baskısı yapılmıştır.

Kasidetü’l-Bürde’den sonra gelen önemli eseri Kasidetü’l-hemziyye’dir. Bu eseri de dört yüz elli beş beyitten oluşan bir kasidedir. Kaside müstakil ve başka eserlerle birlikte olmak üzere defalarca basılmıştır. Bûsîrî, hayatta iken kasidelerini bir araya toplamamış, daha sonraki dönemde eserleri bir araya getirilmiştir. Bir kısım kasidelerinin toplandığı eseri, Divanü’l-Bûsîrî adını taşımaktadır. Zuhrü’l-me’ad fi vezni Bânet Su’ad, El-Kasidetü’l-mudariyye, El-Muhrec ve’l-merdûd’ale’n-nasara ve’l-yehûd, yazdığı eserlerinden bazılarıdır. Bu son eserini, Hıristiyanlık ve Yahudilik’e reddiye olarak yazmış, arada nesir tarzı ifadelere yer vermiş olmasından dolayı bu eser nazım-nesir halinde vücuda gelmiştir. Bunların dışında da şiir ve kasideleri kaleme almıştır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*