İman hizmeti sınırlama kabul etmez!

BU MADDE SIKINTILIDIR

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunca kabul edilen ve Meclis Genel Kuruluna gönderilen Fikir ve Sanat Eserleri ile ilgili madde, eğer geçerse, Risale-i Nur basımı ve neşri yirmiden fazla yayıncı ile hizmet eden dev bir camiadan alınıyor ve Bakanlar Kurulunun insiyatifine veriliyor.  

Risale-i Nur hizmeti açısından bu madde hem sıkıntılı; hem sinsi; hem de imtihan şiddeti yüksektir.

Sıkıntılıdır. Çünkü Risale-i Nur hizmetini ve eserlerin neşrini Bakanlar Kurulunun emrine ve müsaadesine veriyor.

Oysa Risale-i Nur’un hizmeti bir din hizmetidir. Bakanlar Kurulunun ise görev tanımı farklıdır; ülkeyi yönetmektir.  

Din ve iman hizmetinin miktarını, yeterliliğini, sınırını, ihtiyacını, bu konuda alınacak tedbirleri her dönemde Bakanlar Kurulu tespit edemez. Çünkü bu durumda Bakanlar Kurulu görev tanımının dışına çıkmış olur.

Oysa din ve iman hizmetinde yeterlilik ve doygunluk söz konusu değildir. Çünkü yetmiş milyon değil, yedi milyar insana ulaşacaksınız! Bunun bir doygunluk ve doluluk sınırı yoktur. Risale-i Nur hizmetinin görev tanımı böyledir!

Yirmiden fazla yayınevi ile Nur Camiası bu büyük vazifeyi  yapmaya çalışıyor.

Yük ağırdır. Hizmet büyüktür. Nur camiası hizmet etmek için Bakanlar Kuruluna mahkûm edilirse, bu dev hizmet yara almaz mı? Bu vebal değil mi?

BU HİZMETİN SORUMLULUĞUNU ANCAK NUR TALEBELERİ ÜSTLENEBİLİR!

Bu kanun maddesi, iman hizmeti gibi farz hükümlü ve çok yoğun görev tanımlı Risale-i Nur Külliyatının neşri ile ilgili insiyatifi Bakanlar Kuruluna veriyor.

Neşrini veriyor değil. İnisiyatifi veriyor.  

Bu şu demektir: Kaç kola ayrılmış olursa olsunlar, Nur Talebelerinin kendi yayınevlerinde Risale basmak suretiyle canhıraş bir şekilde yapmaya gayret ettikleri dev hizmet için bundan böyle, yapılsın mı, yapılmasın mı, yapılacaksa ne kadar yapılsın, hangi eserler basılsın, basılan eserler hangi süzgeçten geçsin; Bakanlar Kurulu karar verecek!

Oysa yaklaşık yirmiden fazla yayınevinde Risale-i Nurlar zaten yüzde doksan dokuz düzgünce ve asla sadık kalınarak basılıyor idi. Hepsi de hiç şüphem yok, risale basım ve neşri hususunu gözlerinin nuru gibi yürüttüler.

Nurcuların farklı kollara ve farklı meşreplere ayrılması bir zafiyet değil, bir zenginliğin ve rahmetin ifadesidir. Kollara ayrılmak büyük ve yoğun davaların ruhunda vardır. Herkes hizmetini yapıyor.   

Dolayısıyla şimdi yirmiden fazla yayınevinin canhıraş gayretlerle ve doğru olarak yaptığı neşir hizmeti kifayet etmezken, bu büyük hizmet ile ilgili inisiyatifi Bakanlar Kurulu nasıl kullanacak?

BAKANLAR KURULU DİN HİZMETİ VEREN BİR KURUM DEĞİL

Nur Talebelerinin boyunlarındaki ağır yükü Bakanlar Kurulu nasıl taşıyacak?

Taşır mı sonra? Neden taşısın ki?

Bakanlar Kurulunun görev alanı buna izin verir mi?  

Sonra iyimser olarak Bakanlar Kurulunun bu yükü taşıdığını farz edelim, safi yapabilecek mi? Hizmetin umumî neşir ihtiyacını karşılayabilecek mi?  Bu kadar yeter derse, eksik basarsa, tahrif ederse, bastıklarını depolarda bekletirse, resmî ve bürokratik nedenlerle iş gecikirse yirmiden fazla yayıncı ile iman hizmeti veren dev bir camia nasıl hizmet edecek?

Bu dev camia Bakanlar Kurulunun kapısında kul köle mi olacak?

Aslında yirmiden fazla yayıncı ile hizmet eden dev camia bunu çözememiş midir ki, meselenin çözümü Bakanlar Kurulundan beklensin? Maksat üzüm yemek idiyse, mevcut mevzuat ile bu fevkalade çözülebilirdi. Yayıncılar çözüm için zaten bir araya gelmişlerdi.

Mesele durduk yere, böyle karanlık bir mecraya neden sürüklendi?

Bu vebali şahsen üzerimizde taşımamak için, son adım, Milletvekilleri ile iletişimimizi gevşetmeyelim.  

Allah’tan hayırlısı.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*