İman, kul ile Yaratıcı irtibatı; imansızlık ise, Yaratıcıdan irtibatsızlık düşüncesidir. Aslında hakikî anlamda Yaratıcı’dan irtibatsızlık diye bir şey de yoktur. Çünkü, ‘Yaratıcı ile bağım yok’ diyenin, O’nun kurduğu bu düzenden dışarı çıkması gerekir ki, söylediğinin bir anlamı olsun. Nitekim Cenâb-ı Hak da böylelere, ‘Haydin mülkümden çıkabiliyorsanız, çıkın o zaman’ demektedir.
Bu iddia sahibi, kendi evinde çocuğu tarafından adam yerine konmasa, kim bilir, ona haddini bildirip, kapı dışarı edecektir. Ya da kendi varlığının anlamlı ve önemli olduğunu ona hissettirecektir.
Allah’ın mülkünde yaşarken ve O’nun nimetlerinden istifade ederken, O’nun varlığını kabul etmemek düşüncesi de böyle bir şeydir. Yaratıcı ile irtibatsızlık düşüncesi ‘hasta’dır. Nitekim ateist teşekkülün başındaki adamın, ‘Bütün bu düşünceyi taşıdığımız insanlardan özür diliyorum, galiba Allah var’ beyanı, oldukça dikkat çekicidir.
O zaman, Yaratıcı düşünülmeksizin bir bakışın pozitif, olumlu, anlamlı olması düşünülemez. Anlam denen şey, imanî nazarın yüklediği bir okumadır.
Âlemin her tarafına dağılmış sınırsız ihtiyaçları, elemleri, emelleri ve hadsiz düşmanları, aklına dökülen emsalsiz soruları bulunan bir insanın, bu ihtiyaçlarına cevap verecek Makamı bulmadan, düşmanlarından onu emin edecek olan Zat’ı tanımadan ve emsalsiz sorularına aklî ve mantıkî cevaplar verecek Kudret’i bilmeden gerçek anlamda pozitif olması mümkün değildir.
Buna nokta-i istinat ve nokta-i istimdat diyoruz. İşte bu aciz, zayıf, güçsüz insanın bu ihtiyaçlarını karşılayacak ve sayısız düşmanlarından emin edecek ve emsalsiz sorularına ikna eden cevaplar verecek, ancak Sonsuz Kudret sahibi Cenâb-ı Hak’tır.
İşte pozitiflik, bu inançla başlar.
Bu inancın sağlam olması durumunda (iman-ı tahkiki) insan, karşılaştığı her hadise karşısında titremekten ve kâinatın dilenciliğinden kurtulur. Varlığın, hadiselerin, âlemde olup biten her şeyin hikmetlerini okumaya başlar. İhtiyaçlarına cevap veren ve düşmanlarından onu emin eden Yaratıcıya karşı hüsn-ü zannı gelişir. “O yapmışsa, vardır bir hayır”, “O, her şeyi en güzel yaratmıştır.”, “O yar ise, her şey yardır ve yarardır; O dost ise her şey dost, değilse, her şey düşmandır.”, “O istese ve kabul etse, herkes terk etse, tesiri yok; o isterse ve hikmeti iktaza ederse, onlara da kabul ettirir.” anlayışı düşünce dünyasına hakim olur.
Her an kendisiyle ilgili bir Rabbin varlığına inanmak, insanı oldukça pozitif duygulara itiyor. Aksi halde, insanın Cenâb-ı Hak dışında bu ihtiyaçlarını giderme arayışı, daha başından negatif bir başlangıçtır. İnsanlara, sebeplere kul, köle olmayı netice veriyor. Hikmetine inanmadığı, anlamsız gördüğü hadisat insanı boğuyor. Bu da insan için pek yakışık almayan bir sükut halidir.
Bütün problemler, insan ile yaratıcı arasındaki bağın ‘nasıl’ lığında aranmalıdır. Bu bağı güçlü olan, kainata meydan okuyabiliyor ve her hadisatın karşısında titremekten kendini kurtarabilir.
Böyle bir insan Yaratıcıya kul, ama âlemin sultanı olur.
O zaman, insanın önce bu ‘anlam’ arayışını tamamlaması gerekiyor.
‘Pozitiflik’ sadece, Allah vardır, güçlüdür, kudretlidir demekle olmaz. Bu bir temeldir. Elbette bu temelin üzerine bina edilecekler belirleyici olacaktır.
Benzer konuda makaleler:
- Pozitif insan deyince ne anlıyoruz?
- Pozitiflik nerede öğrenilir?
- İmanı olmayan insanlar pozitif olabilir mi?
- İmanı olup da negatif olanlar olabilir mi?
- Karşınızdaki insanın hangi kapısını çalıyorsanız, onunla karşılaşırsınız
- Meydanı negatif insanlara bırakmayalım
- Pozitif gençler, hizmet eder
- Yaratılışımızın ana gayesi: İman, ilim, duâ
- Duâ tevhidle ilgilidir
- Hacet kapısı
İlk yorum yapan olun