İman teslimiyettir, teslimiyet huzur!

İman, insanın sahip olabileceği en büyük nimet. İnsanı ümitsizliğe, üzüntü, keder, sıkıntı, stres ve öfkeye kapılmaktan, gelecek kaygısı, korku ve tedirginlik gibi zarar veren etkenlerden uzak tutar. İman ümittir ve insana kâfidir.

İnsan hep ümitle yaşar, Rabbinin rahmetini umut eder. Nasıl keser ki umudunu? Kulunu yaşatan, ona soluk aldıran, düşünme yeteneğini veren, görmesini, işitmesini, yürümesini, koşmasını sağlayan, sağlıklı yaşatan, güldüren, sayısız rızık bahşeden Yüce Allah’tır. Bütün bu nimetler görmezden gelinir, nankörlük edilir mi? İman sahibi, bir nimet kaybı sırasında bile Allah’tan umut kesmez. Yaşadığı zorluktaki hayır ve hikmeti görmeye çalışır; gönülden teslim olur, zorluğun ardından gelecek kolaylığı bekler.

Allah’a teslimiyet, kesin bilgi ile iman etmenin en önemli şartıdır; İslâm teslimdir. Teslimiyet, kulluğun özünü oluşturur; kulun kalbinin, Rabbine olan en önemli yönelişidir. Rabbini tanıdıkça ve imanda derinleştikçe insanın teslimiyeti de artar.

Allah’ın, ahiretin, hesap gününün, cennet ve cehennemin varlığına, aklıyla, kalbiyle samimi ve kesin olarak kanaat getiren insan için Rabbine teslim olmak zor değildir. Çünkü Allah, insanı fıtrat olarak Kendisine sevgi, güven ve bağlılık duyacak özelliklerde yaratmıştır. O hâlde asıl zor olan, insanın fıtratına aykırı davranması ve Yaratıcısına teslim olmamasıdır. Hayırda ve şerde kulunun yolunu kolaylaştıran, dinde kolaylık veren Rabbimiz, Kur’ân’da kullarına teslimiyeti kazandıracak ve artıracak ahlâk özelliklerini bildir, kullarının üzerinden zorlukları alır ve imtihanlarını kolaylaştırır.

Kâinatta her olay Allah’ın yarattığı kadere uygun işler. İnanan insan kaderine iman eder; kendince olumlu ya da olumsuz, yaşadığı her olay karşısında Allah’tan razı olur, zorluklar karşısında da O’na teslim olur. Dünyevî hiçbir değer ya da çıkara karşı tutku duymadığından, kayba da uğrasa üzüntü duymaz.

Peygamberimiz (asm) de bu konuda şöyle buyuruyor: “Mükâfatın büyüklüğü belânın şiddetine göredir. Allah sevdiği topluluğu belâya uğratır…” (Riyazüssalihin, c. 1, s. 256, tercüme)

Ümmü Seleme’den (ra) rivayetle de: “Birinizin başına bir musibet geldiği zaman, ‘Biz Allah’a aidiz ve ona döneceğiz. Ey Allah’ım! Musibetimin ecrini senden bekliyorum, bundan dolayı bana ecir ihsan et ve benim için onu daha hayırlısıyla değiştir’ desin.” (Ebu Davud, Cenâiz, 22) tavsiyesinde bulunuyor.

Hz. Peygamber’in (asm) Rabbine teslimiyeti her şartta hâlisâne ve zirvededir. Hicreti sırasında sadık yol arkadaşı Hz. Ebûbekir (ra) ile birlikte mağaraya sığındıklarında o (asm), en başta Rabbine sığınır. Bilir ki kimse yardım etmese de Allah yardım edecektir. Endişe içindeki Hz. Ebûbekir’e (ra); “Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir” (Tevbe Suresi, 40) der, teselli verir. Böylece Allah, O’na ‘huzur ve güvenlik duygusunu’ indirir, onu görünmeyen ordularıyla destekler.

“Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” diyerek kendisine tevekkül edenlerin güvenini, Allah asla boşa çıkarmaz. Mü’minlerin başarılarındaki sır; şüphe duymadan iman etmeleri, tereddüt etmeden güven duymaları ve hâlisâne teslimiyetleridir.

İnanan insanı diğerlerinden ayıran, yaşadığı zorluk zamanlarında sergilediği güzel ahlâktır; zorlu olayların ardındaki hayrı beklemektir. Her imtihan Rabbine olan aşkını, sadakatini ve ahdine vefasını ispat etme fırsatıdır.

Peygamber (asm), mü’mini belâ karşısında rüzgârda eğilse bile yıkılıp kırılmayan yeşil ekine, kâfiri ise sert bir rüzgâr karşısında kırılan ya da kökünden devrilen bir ağaca benzetir. (Buhari, Tevhid, 31)

O sert rüzgârda yıkılıp kırılmayan teslim olmuş mü’minler bilirler ki; Allah sonsuz kudretiyle, her şeyin en mükemmelini ve en kusursuzunu yaratır. Zorluklardan kurtaracak, karanlıklardan aydınlıklara çıkaracak olan sadece O’dur. Her zorluğun ardından kolaylık verecektir.

Dünya hayatı bizim eğitim sürecimizdir. Zorlukların imtihan için yaratıldığını, göstereceğimiz sabır ve tevekkülün güzelliklerle karşılık bulacağını unutmamalıyız. Mevlânâ’nın güzel ifadesiyle sopayla kilime vurmaktan gaye tozunu almaktır. Allah tozumuzu alır, bizi arındırır, neden kötü hissetmeli?

İnsanı korku, panik ve depresyondan uzak tutacak, kalbine şifa olacak tek şey, Allah’a sarılmaktır. O’na yakın olmak, O’na sığınmaktır. Allah’a tevekkül etmediğinde insan gerilir, asabîleşir. Sevgi sinirin ilâcıdır. Allah sevgisini tam yaşadığında, sevgi iliklerine kadar yayılır insanın, rahatlatır. Allah’ı ve tecellilerini sevmek, depresyona karşı en şifalı ilaçtır.

İnsanın en büyük yardımcısı Allah’tır. İnsan için, Allah’a yakın olmak ve O’na dayanmaktan daha büyük destek yoktur. Nötr ve kalbe hitap etmeyen yöntemlerle psikolojik destek alarak şifa bulunmaz. Kalplere, ruhlara şifa olacak olan Allah’a teslimiyettir. Kur’ân’ı yaşamaktır, Kur’ân’la yaşamaktır.

Peygamber (asm) özellikle zorluk zamanlarında Kur’ân’ın emri olan sabrı ve Allah’a teslimiyeti tavsiye eder. Zorlukları kolay kılan ve dünya hayatını güzelleştiren imandır. Gerçek huzur, huzuruna döndürüleceğimiz Rabbimize tam teslim olmaktır. İman ve teslimiyet ebedî kurtuluşa vesiledir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*