İmar adaletsizlikleri

Belediye seçimleri yaklaşmakta ve halen bu görevi yapan veya ilk defa aday olacak belediye başkan adayları ile ilgili haber, anket ve değerlendirmeler hergün daha da artarak medyada yer almaktadır.

Adalet, çok mühimdir. Allah’ın adaleti emrettiğini bildiren Nahl Sûresinin 90. âyeti ülkemizde Cuma namazlarında her hutbede okunur; ekseriya mealinden de bahsedilerek, âdil olmanın lüzumuna ve önemine sürekli olarak dikkat çekilmeye çalışılır.

Adalet, en kısa olarak, “hak sahibinin hakkını vermek, ceza vermeye selâhiyetli ise, suçlunun da cezasını vermek” olarak tarif edilebilir. Bunun yanında, adaletin kâinattaki sistemler dengesi ile ilgili manâsı da vardır ki, bu manâdaki adaletin kâinatın temel  prensiplerinden biri olduğuna Risale-i Nur eserlerinde dikkat çekilerek geniş açıklamaları yapılmaktadır.

İnsan üzerinde en fazla hak sahibi Allah’tır. Onun hakkını vermek; O’na hakikî kulluk edebilmek, O’nun emir ve yasaklarına uyarak O’nu kendinden razı etmekle olabilir. İnsanların, aralarındaki muamelatta birbirlerinin hakkına tecavüz etmemeleri “kul hakkı” olarak isimlendirilir. Allah, şirk (kendisine ortak koşulması) dışındaki bütün günahları affedebileceğini, fakat Mahkeme-i Kübrâ’ya “kul hakkı” ile gelinmemesini bize bildirmektedir. Kul haklarının çok çeşitleri vardır; idarecilerin idareleri altındaki kişilerle kendileri arasındaki haklar da kul haklarının çeşitlerindendir.

Çeşitli belediyelerin, imar mevzuatını uygularken yaptıkları “kul hakkı ihlâlleri” yıllardır çok kişinin dillerinde dolaşır. O belediye idarecileri ise, kendilerine bu mevzuda yapılan tenkitleri ekseriya hafife alır, kendilerini haklı görmeye ve göstermeye çalışır, bazen de bundan bahseden muhataplarına ters tavırlarla ve hakaretlerle bile tepkilerini gösterir.

Bu mühim konuda, bazı belediye yetkililerinin yanlışlarıyla ilgili çok sayıda misaller vermek mümkündür.

Halbuki idarecilik, idaresi altındakilere tahakküm değil, hizmet etmek makamıdır ve Allah’ın “adil olmak” emri bilhassa idarecilere büyük mesuliyet yükler. Bir hadis-i şerifte, idareciliğin ateşten gömlek giymeye benzetilmesi çok manidardır. Yetkileriyle adaletsizliklere sebep olan ve mevcut adaletsizlikleri gidermeye çalışmayan idareciler, hadiste bahsedilen “ateşten gömlek” giymiş gibidir.

“Mülkiyet hakkı”, şimdiye kadar gelmiş bütün hak dinlerin teminat altına aldığı beş temel haktan biridir. İdarecilerin, hem kendi dönemlerinde hak ihlâllerine sebep olmamaya ve hem de kendilerinden önceki dönemlerde yapılmış hak ihlâllerini gidermeye çalışmaları gerekir. Bazı idarecilerin bu mevzuda adaletle ilgili duyarsızlıklarını ifade eder şekilde; “Benden öncekilerden böyle gelmiş, bunun mesuliyeti benden öncekilere aittir” demeleri onlar için mazeret olamaz.

Seçimle gelen idarecilerin, icraat planlamalarını ve uygulamalarını yaparken öncelikle “oy hesabı” ile hareket etmeleri, ekseriya onların hatalarının kaynağı olmaktadır. Demokrasi iyi bir idare sistemidir; fakat onu iyi olmayan bazı menfaat hesapları ve uygulamaları için gerekçe olarak göstermeye çalışmamak gerekir. Demokrasiyle idare edilen ülkelerde halkın oyu gerekiyor diye, öncelikler sırasına riayet etmeyerek öncelikle halkın oyuna odaklanarak hareket etmek; Hakk’ın rızasını kaybetmeye sebeb olabilir.

Risale-i Nur Külliyâtında “Bu Lem’a lâakal her on beş günde bir def’a okunmalı” takdimiyle yer alan Yirmibirinci Lem’a olan İhlâs Risalesindeki; “Ey âhiret kardeşlerim ve ey hizmet-i Kur’âniyede arkadaşlarım! Bilirsiniz ve biliniz: Bu dünyada, husûsan uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatcı, en metin bir nokta-i istinâd, en kısa bir tarîk-ı hakîkat, en makbul bir duâ-yı ma’nevî, en kerâmetli bir vesîle-i makasıd, en yüksek bir haslet, en sâfî bir ubûdiyet: İhlâsdır…” denilmektedir. Bu bahsin devamında, ”…ihlâsı kazanmak ve muhafaza etmek ve mânileri defetmek için, gelecek düstûrlar rehberiniz olsun” cümlesinden sonra bahsedilen ilk düstur şudur:

“BİRİNCİ DÜSTÛRUNUZ: Amelinizde rızâ-yı İlâhî olmalı. Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer o kabûl etse, bütün halk reddetse te’siri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabûl ettirir, onları da razı eder. Onun için, bu hizmette doğrudan doğruya yalnız Cenâb-ı Hakk’ın rızasını esas maksad yapmak gerektir.”

Bu ihlâs düsturu, sadece Risale-i Nur hizmetindekilerin değil; bütün Müslümanların niyet ve davranışlarını kontrol için referans alabilecekleri en mühim ölçüyü teşkil etmektedir.

Belediye sınırları dışında bir inşaatın yapılması imar mevzuatına tabi değildir. İmar mevzuatına tabi olmadığı dönemde bir araziye yapılmış bina varsa, o arazi imar mevzuatına tabi hale geldiğinde “müktesep hak” kuralını uygulamak acaba hukuken yeterli ve âdil sayılabilir mi? İmar Kanunu 18. Maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi ve Arsa Düzenlemesi ile İlgili Esaslar Hakkında Yönetmelik’teki Madde-7’nin uygulanmasından daha önce o arazide inşaat yapmış olanların muaf tutulması, acaba gerçekten hukukî ve âdil midir, yoksa oy kaybetmemek düşüncesiyle asıl hukukî ve âdil olanı yapmaktan geri kalınmakta mıdır?

Söz konusu madde şöyledir: Madde-7: Düzenleme sahasının tesbitinde, düzenleme ile iskâna açılacak sahanın imar planı ile getirilmiş park, otopark, yeşil saha ve umumî hizmet alanlarının sağlanması için bu alanların düzenlemeye giren parsellerden dengeli olarak alınacak düzenleme ortaklık payı ile karşılanmasına dikkat edilir.”

Kanunlar karşısında herkes eşitse, imar mevzuatı ile ilgili adaletsizlikler ve kul hakkı geçişlerini önlemek için yetkililer (imar mevzuatına ek madde olarak koyarak) şöyle bir uygulama yapamazlar mı: “İmar Kanunu 18. maddesi uyarınca yapılacak arazi ve arsa düzenlemesi için ‘düzenleme ortaklık payı’nı bu kanun yürürlüğe girmeden önce inşaat yaptıkları için vermemiş olanlardan da, gerekli yasal düzenleme ile, arsa rayiç bedelleri üzerinden hesaplanacak ‘düzenleme ortaklık payı’ karşılığı, uygun taksitlerle alınır. Alınacak bu paralar, İmar Planı’nda arsası yol, yeşil alan, ağaçlandırılacak alan vb umumî hizmet alanı gösterilenlere ‘istimlak bedeli’ olarak ödenir.”

Oy kaybetmek endişesi ile bunun gibi adil çözümlerle imar adaletsizliğini gidermeye çalışmaktan geri kalınmamalıdır. Çünkü adalete riayet, mevki, makam ve oy hesabından çok daha fazla  mühimdir!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*