İnsan bir çekirdeğe benzer

İki azametli dağ arasında bulunan Gümüşhane’de geçtiğimiz haftada takdire şayan bir ders yapıldı. Âli bir hakikatin Ali (Vapurlu) anlatıcısı olmasını gerektirir. Evet, bizler de âli iki hakikati bir arada yaşadık ve bize âli hakikatleri nasip eden Rahim ve Vedûd olan yüce Mevlâ’mıza hadsiz şükürler olsun.

“Sanatçı sanatını görmek ve göstermek ister” sırrınca bizlerde O sanatçının bir sanatıyız. Kâinatın sultanı olarak yaratılan insanın mahiyetini bilmek lâzım ve elzemdir. Yoksa yapılan bir sanatın nasıl ve ne için yaratıldığı bilinmezse anlamsız bir eşyadan başka bir şey olmaz. Her sanatçı bir gaye için bir eser icat eder. Evet, bu anlam çerçevesinde yaratılan insanın mahiyetine ilişkin On Dokuzuncu (19.) Söz’de; “Necisin, nerden geliyorsun, nereye gidiyorsun?” sorularına muknî bir cevap verilmiştir. Eğer muknî cevaplar olmazsa, beşer ya ifrata ya da tefrite vararak dalâlet vadilerinden yüzerek cehennem okyanusuna varabilir. Mevlâ’m vasat yolda ilerlemeyi bizlere nasip etsin. Allah, Üstad Bediüzzaman Said Nursî’den razı olsun ki bize muknî cevaplar ve hastalığa uygun reçete sunmuştur. Lâkin reçetede yazılı olan ilâçların nasıl kullanılacağına dair bir izah olmalı. İşte benim gibi daha yeni risalerle tanışan kişiler için risalelerin kıymetini anlamamıza yardımcı birileri lazım. Sağ olsun Ali Vapurlu Ağabeyimiz tâ Ankara’dan gelerek bu konuda bizlere yardımcı oldu.

Risalelerin herkes her meselesini anlamayacağı için böyle derslerin yapılması lâzım. Bu gibi derslerde müzakere ve mütalaa gerekli oluyor. İşte bizler de bu geçen hafta böyle bir derste bir araya geldik.  Azametli ve aynı zamanda bahtlı iki dağ arasında bulunan Gümüşhane’de  biz bahtlı Gümüşhane nur talebelerine şevke medar bir ders nasip oldu.

Evet, “İnsanın mahiyeti ve dünyaya geliş  gayesi nedir” konulu bir dersi Ali Ağabeyimizden dinlediğimiz için çok mesruruz. Birinci dersimiz 1 saat gibi bir fâni zaman dilimini bâki bir hayata tebdil etme mayasını inşallah attık. İmandan nasipsiz   bir insanın öz kimliğinden uzak olacağını, iki dört eder derecesinde kati bir şekilde  Risale-i Nur bize ispat ediyor. Bilhassa yirmi üçüncü sözde en güzel sûrette yaratılan insanın ancak imân ile hakiki insan olduğunu bizlere kat’i bir şekilde ispat ediyor.  İnsanın mahiyetinin anlaşılması için bu hakikatleri bilmesi gerekiyor. İnsan ebed âlemi için bir çekirdek hükmündedir ki kabir çukuruna yatırılarak ahirette yeşerir.

“Evet, insan bir çekirdeğe benzer. Nasıl ki, o çekirdeğe Kudretten manevî ve ehemmiyetli cihazat ve kaderden ince ve kıymetli program verilmiş. Tâ ki, toprak altında çalışıp, tâ o dar alemden çıkıp, geniş olan hava alemine girip, Hâlık’ından istidat lisanıyla bir ağaç olmasını isteyi, kendine layık bir kemal bulsun. Eğer o çekirdek su-î mizacından dolayı, ona verilen cihazat-ı manevîyeyi, toprak altında bazı mevadd-ı muzırayı celbine sarf etse o dar yerde, kısa bir zamanda, faydasız tefessüh edip çürüyecektir.”1  

Evet, çekirdek hükmünde olan insanın mahiyeti bilinmeli ve ona göre o çekirdek muhafaza edilmelidir. O çekirdek hükmünde olan insanın da yaratılış gayesine ve kader programına uygun bir şekilde kullanılmalıdır. Uygun kullanılmadığı takdirde hem dünya hayatında çürür hem de ahiret hayatı için çürüyüp heba olur. Evet, insanın istidatları yerine ve yetiştirme koşullarına uygun bir şekilde istihdam edilmelidir. Yerine göre kullanma, yetişmenin nasıl olacağını ve yetiştirdiğimiz ürünün meyvesinin nerede ne olacağına dair Kur’ân ışığı altında Risale-i Nur bize şöyle açıklıyor;

“Eğer o istidat çekirdeğini İslâmiyet suyu ile, imanın ziyasıyla, ubudiyet toprağı altında terbiye ederek Evamir-i Kur’âniyeyi imtisal edip, cihazat-ı manevîyesini hakiki gayelerine tevcih etse, elbette âlem-i misal ve berzahta dal ve budak verecek ve âlem-i ahiret ve Cennette hadsiz kemalat ve nimetler medar olacak bir şecere-i bakiyenin ve bir hakikat-i daimenin cihazatına cami kıymettar bir çekirdek ve revnaktar bir makine ve bu şecere-i kainatın mübarek ve münevver bir meyvesi olacaktır.”2

Demek çekirdek hükmünde olan insanın ahiret tarlasında yetişmesi için ve dünya hayatında filizlenmesi ve yeşermesi gerekiyor. Bunun için ise, İslâmiyet suyu, imanın ışığı, ubudiyet toprağı altında terbiye edilmesi lazımdır. Aksi takdirde zehirli su, zararlı ışık ve ışınlar ve yanlış toprakta insanın yetiştirilmesi meyvesiz ve sadece yakmak için cehennem ateşi kullanır. Mevlâ’m sünnet-i seniyye yolunda ilerleyip cennet mekânına varmayı cümlemize nasip etsin.

İnsan mahiyetinin anlaşılmasına vesile olan ve anlamamıza yardımcı olan başta Ankara’dan gelen Ali Ağabeyimiz, Trabzon’dan ve Bayburt’tan gelen ağabeylerimizden ve sohbet sonrası çiğ köftenin yapımında, hazırlamasında ve kuvve-i zaikamıza uygun bir şekilde hazırlayan herkesten Allah razı olsun . Allah Gümüşhane’de hizmetimiz neticesinde ahirette altın haneler nasip etsin. Amin.

Dipnotlar:
1 23. Söz, s. 513.
2 A.g.e.     s. 514

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*