İnsan hakları ihlâlleri ve Müslüman ülkeler

İslâm dini değil insanların, hayvanların bile hukukuna riayet etmeyi emrederken, İslâm ülkelerinin dindar kimlikli yöneticilerinin adaleti, insan hak ve hürriyetlerini ihlâl etmeleri sebebiyle Hıristiyan Batı ülkeleri tarafından uyarılmaları ne hazin bir durumdur.

Dinleri tahrif edilmiş Hıristiyan Batılı ülkelerin çoğu, İslâm’ın malı olan adalet, hukuk, istişare ve hürriyetler üzerine bina edilen demokrasi ile yönetilmektedirler. Bu yüzden onlar ilim, sanat ve teknolojide terakki ederken, hak ve hürriyetlerini rahat bir şekilde yaşayan istikrarlı ve müreffeh toplumlar inşa etmişlerdir.

Adaleti, hak ve hürriyetlerinin uygulanmasını, ilmi, çalışmayı emreden İslâm’a mensup Müslüman ülkeler, demokrasinin zıddı olan istibdad, baskı ve zulüm ile yönetilmekte, bu yüzden ilim ve teknolojide geri kaldıkları gibi, halkları korku, huzursuzluk ve fakirlik içinde yaşamaktadır. Millî şairimiz M. Âkif’in ifadesiyle “Onların işi bizim dinimiz gibi,/ Bizim işimiz onların dini gibidir.”

Belki de inşallah bu ülkeler, 1950’de tek partili Kemalist istibdat rejiminden kurtulup demokrasiye geçmemize yardım ettikleri gibi, günümüzde de bizim ve diğer Müslüman toplumların, zalim istibdat idarelerden kurtulmasına vesile olurlar.

Türkiye’nin demokrasiye geçiş serüveni şöyle olmuştur: 1945’te İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi akabinde Rusya lideri Stalin, Türkiye’den Kars ve Ardahan’ı istemiş, İstanbul Boğazı’nda hak sahibi olduklarını beyan etmiştir. O dönemde rejimin şefi İsmet İnönü, Rusya’ya karşı hür ve demokrasi blokunu teşkil eden Birleşmiş Milletler Teşkilâtı’na üyelik için müracaat etmiş ve bu tehdide karşı onlardan yardım talep etmiştir.

Teşkilâtın önemli ve nüfuzlu üyesi olan ABD Başkanı Harry Truman, İsmet Paşa’ya demokrasiye geçmesi şartı ile Türkiye’yi gruplarına üye yapabileceklerini, aksi halde ona yardım edemeyeceklerini bildirmiştir.

Rus tehdidinden kurtulmak için başka çare bulamayan İsmet Paşa, onlara demokrasiye geçeceğine dair söz vermiş ve Türkiye 1946’da demokrasiye geçmiş ve BM’ye üye yapılarak Rus tehdidinden kurtulmuştu.

Allahu âlem o dönemde hür blokun, dolayısıyla ABD’nin dayatması olmasaydı, İsmet İnönü kendi inisiyatifiyle demokrasiye yol verir miydi? Kuvvetli bir ihtimalle vermezdi.

Bugün benzer bir durumla karşı karşıyayız. ABD’nin yeni idaresi, bir önceki idarenin aksine, verdiği mesajlarla Suudi Arabistan ve Türkiye gibi müttefiki olan İslâm ülkelerinden, insan hakları ihlâllerine son vermelerini ısrarla talep edeceğini, aksi halde onlara müeyyideler uygulayacağını beyan etmiştir.

Hâkim siyasîler, Yeni Asya’nın sivil toplum grubu olarak basın yoluyla, yıllardan beri ülkemizde acımasızca icra edilen zulüm, baskı, insan hak ve hürriyetleri ihlâllerine dair ısrarla yaptığı ikazları dinlemediler. Hatta o, bu uyarıları yaptığı için, içeriden ve dışarıdan insafsızca tenkide maruz kaldı.

Son söz: Haddizatında Müslüman ülkeler ve halkları, Asr-ı Saadet ve ilk dört halife döneminde olduğu gibi adalet, hukuk ve ahlâkta dünyada numune-i imtisal olmaları lâzımdı. Bu değerlere sadâkat göstermeleri için onların gayr-i Müslimler tarafından uyarılmaları ne acı bir durum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*