İnsan tahlilleri (23.Söz’den insan manzaraları)

“İnsan nedir?” Diye bir soru sorulacak olsa eminim ki herkesten farklı bir cevap alacağız.

Okuduğum eserler içerisinde insan sosyolojisini ve insan psikolojisini Bediüzzaman kadar iyi tahlil eden bir insana rastlamadım.

Bakın o, insanı tarif ve tahlil ettiği Sözler isimli eserinde bu konuda neler anlatıyor:

İnsan; iki yönü olan bir varlık. İki değişik pencereden değerlendirebileceğimiz bir mahluk. İki yön. İki pencere. İki farklı taraf. Ama biri birine mecz olmuş iki yön. Biri birine karışmış iki hal.

Tefriki (ayrıştırılması) beşerî anlayışla zor çözülebilir bir yapı. İlahi kanunlar ve kurallar haricinde mes’eleye yaklaşıldığında son derece girift, son derece karmaşık bir durum.

İnsanın aynı anda bünyesinde taşıdığı bu iki yön, iki farklı durum nedir?

Madde ve mana, dünyevi ve uhrevi, mücerred ve müşahhas da diyebileceğimiz ene (benlik ) ve ubudiyet (kulluk ) yönü.

Birisi dünyaya birisi ukbaya, ebedi hayata bakar. Yani sonuçları itibarıyla biri ölümlü, biri ölümsüz gerçeğe yöneliktir. Sonlu ve sonsuz.

Biriyle şu gelip geçici dünyasını kazanmaya çalışır, dünyevileşir, dünyalık olur. Bu maddeye yöneliktir. Başlangıç ve bitişi maddeyle sınırlı olur adeta. Dünyayı kazanmak, dünyayı elde etmek onda tek gaye olur.

Diğer yönüyle kendini kul bilir, köle bilir. Allah’ın mülkünde Allah için çabalamanın gayreti içinde olur. Dünya adına elde etmek istediğini de elde ettiğinde Allah yolunda kullanır. Kulluğunun, kul olmanın idraki içerisindedir.

Dolayısıyla bu yöndeki gayretlerin neticesi, meyvesi uhrevidir. Bu yönüyle insan uhrevileşir. Ruhanileşir, adeta melekleşir. Bunda tek gaye Allah’ın rızasını tahsildir. Ahirettir. Ahirete aittir.

Tekrar birinci vechesine bir parantez açacak olursak; Ben duygusu, nedir ben? Nedir ben duygusu? Ben, yani Ene. Ene kendinden üstün kimseyi görmez, kendisinden başka iyi ve güzel olarak kimseyi tanımaz. Kendinin üstünde birinin varlığını kabul etmez. Her şeyi Ben bilir. Ben yapar. Ben kendinde bir güç, bir kudret, bir olağanüstülük görür. Kur’an gibi, sünnet gibi, peygamber gibi değerler onun üstünde, Ben’in üstünde bir güç, bir kudret olamazlar. Hayatı tanzim edici düzenleyici olamazlar. Bu açıdan Ben (Ene ) dünyalıktır, dünyaya yöneliktir.

Kulluk duygusu (Ubudiyet ): Kul kendinden aşağı kimseyi görmez. Toprak gibidir. Ayaklar altında görür kendini. Ezilir. Mahviyet ve tevazu sahibidir. O bir şey bilmez, bir şey yapamaz. Bir şey yaratamaz. Onda bir güç, bir kudret yoktur. Bir olağanüstülük yoktur. Ondaki hiçbir şey kendine ait değildir. Başkasınındır. Başkası onun hayatına yön verir, onun hayatını düzenler. O; kendinin, eşyanın, nesnenin ve her şeyin sahibi olan Allah’tır.

Bu açıdan ene yani insan, ahirete yönelik neticeler alır. Vay efendim ‘’Ben namazlıyım, niyazlıyım ama işlerim rast Üstadımız (r.a ), Ene (benlik) için şöyle diyor: ‘’Öyle biçare mahluktur ki, sermayesi yalnız ihtiyardan bir şa’re (saç teli) gibi cüz’i (çok çok az) bir cüz’-i ihtiyari ve iktidardan zayıf bir kesb (kazanç) ve hayattan söner bir şule (ışık) ve ömürden çabuk geçer bir müddetçik ve mevcudiyetten (varlıktan) çabuk çürür küçük bir cisimdir .’’1

Niye şa’re gibi az bir irade? Yani; Ene’nin elinde olan, iktidarı dairesinde olan saç teli kadar az bir dairedir.

Kainatın düzeni bizim için hareket eder ama, bize göre hareket etmez.

Kainatın organizatörü biz değiliz.

Birinci yön itibarıyla, yani; Ben, hayatını kendi tanzim etmek istiyor. Kendi kurallarını kendisi koymak istiyor. Ben bilirim, ben yaparım, gibi… Söze başlarken, dikkat cümlelerimiz “ben, bence, bana göre…” Diye başlayıp gidiyor.

Ama kainatta hiçbir şey bizim isteğimizle, bizim keyfimize göre hareket etmiyor. Aklımız bu evrenin mühendisi değildir.

Güneş bizim irademiz dışında hareket eder. Ay bizim irademiz dışında, gecede güneşi temsil eder. Gece gündüz… Mevsimler. …Rüzgar… Bitki… Böcek… Meyveler… Her şey, ama her şey bizim iktidar, ihtiyar ve irademiz dışında bir cevelana, bir deverana tabi tutulurlar.

Öyleyse; kainat ufku içerisinde bir zerre gibi olan insanın, irade, ihtiyar ve iktidarı gerçekten cüz’idir.

İkinci yön itibarıyla; yani, ubudiyete (kulluğa) yönelik acizlik ve fakirliği yönüyle İNSAN!

Bu yönüyle neydi insan? Kul!..

Kul ne olur? Aciz olur…Fakir olur..Güçsüz olur. Zayıf olur. Adı üstünde KUL olur.

Kulluğu kabul etmezse, zaten o Ene’ye girer. Acizliğini kabul etmiyor demektir.

Bediüzzaman Hz.leri’nin ifadesiyle: ‘’Fatır-ı Hakim, insanın mahiyet-i maneviyesinde nihayetsiz azim bir acz ve hadsiz cesim bir fakr derç etmiştir.’’2

Acizliği görüyor musun? ‘’Nihayetsiz‘’ deniyor. Sonsuz acizlik, sonsuz fakirlik. Tabi fakirlik salt anladığımız biçimiyle değil, yani maddi değil.

O, Ben diyen adamı getir bakayım hastalık karşısında ne yapar… Ölüm karşısında ne yapar?

Kulağından beynine küçücük bir sivrisinek kaçan Nemrut ne yapar? Sarayının altını karıncaların oyduğu Firavun ne yapar ?

Ben’in faydası olsaydı onlara olurdu.

Kiminin ölümü sivrisinekten, kiminin ölümü karıncadan, kiminin ölümü kanserden, veremden, ciğerden su toplamasından bilmem neden olur muydu?

BEN’ in faydası olsa Şeddadlara, Süfyanlara, Nemrutlara olurdu.

Benliğini nebevi dairede, şahs-ı manevi havuzunda eritenlerden olmak duasıyla….

Atilla Yılmaz

Dipnotlar:
1-Bediüzzaman Said Nursi, Sözler Yeni Asya Neşriyat, s.291
2- a.g.e., s.291

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*