İnsanî cumhuriyet ve cumhuriyetimiz…

İnsanın dışında cumhuriyetten bahsedilir mi sorusu, bizi cumhuriyetin hakikî tanım ve mânâsına götürür. Düzen, intizam, barış ve adaletin hâkim olduğu bütün canlı topluluklarda cumhuriyetten bahsetmek mümkündür. İnsana en yakın canlılar topluluğunu dikkatlice inceleyenler, ordaki sosyal hayatın harikalığı karşısında hayrette kalıyorlar. Ömürlerini karıncalar, arılar, kuşlar ve diğer toplulukları araştırmakla geçen ilim adamlarının makalelerine ve hazırladıkları belgesellere bakanlar oradaki cumhuriyetin yüksek niteliklerini anlamaya çalışacaklardır.

İsim ve resimden ibaret cumhuriyet pratiği bizimle sınırlı değildir. Bizim neslin ders kitaplarını hatırlayanlar, istibdatla yönetilen eski komünist rejimlerin hemen hepsinin başında “cumhuriyet” bulunduğunu bilirler. Üçüncü cumhuriyetimizin üzerinden tam doksan sene geçmesine rağmen, cumhurun kahir ekseriyetinin hâlâ mânâyı bilememeleri tarihi garabetlerden olsa gerek. Cumhuriyetin henüz dillendirilmediği padişahlar, kral ve sultanlar döneminde iktidarda olanlar rakiplerini mutlaka “sen Padişahcısın” diye suçlamışlardı. Siyaset, iktidar veya devletle bir alâkası olmayan fakat muktedirlerin hoşuna gitmeyen fikirler de bu şekilde bastırılmıştır. Bu geleneğin maalesef bizde 1930’larda 40’larda ve belki de 2012’lerde hâlâ yaşadığını garipseyenler dönüp 1933’lerde cereyan etmiş bir garip hikâyeyi öğrenebilirler..

Milletimizin 1920’lerde 3. Kez teşkil ettirdiği cumhuriyeti, iktidarı ele geçirdikten sonra cumhursuz bırakanlar; siyasetle yakın-uzak hiçbir ilgisi olmayan Bediüzzaman’ı 1935’lerde Eskişehir’de idamla yargılarken yine aynı iddiayı tekrarlayacaklardı: “Sen Cumhuriyet düşmanısın!” Bediüzzaman ise gençliğinde ilim için kapandığı bir zaviyede kendisine getirilen çorbanın tanelerini, Cumhuriyetçi olduklarından karıncalara verdiğini ifade ile Cumhuriyetin yalnızca insanlara has bir rejim olmadığını belirtiyor. Hürriyet ile cumhuriyet arasındaki aslî alâkayı atlayanlara Said Nursî, “Hulefâ-i Râşidîn; hem halife, hem reisicumhur idiler. Sıddîk-ı Ekber (ra) Aşere-i Mübeşşereye ve Sahabe-i Kirama elbette reisicumhur hükmünde idi. Fakat mânâsız isim ve resim değil, belki hakikat-i adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mana-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler..” ifadeleriyle cumhuriyetin pratik ve teorik tanımını müşahhas örneklerle ortaya koyuyor.

Hürriyet, Cumhuriyet ve Demokrasi gibi manaların muhatabı “insan” olunca; din, ırk ve coğrafya faktörleri ister istemez devre dışı kalıyor. Peygamberimizin (asm) elindeki Kur’ânla hürriyetin en güzelini tatbik ettiği saadet devrinden bu yana; demokrasi veya cumhuriyet uğruna insanlığın verdiği mücadeleyi Müslümanlar hem desteklemiş ve hem de alkışlamışlardır. Ana çerçevesini ve temel prensiplerini Kur’ân’da bulan “hakikî Cumhuriyeti” manasız isim ve resme indirgeyenlerin bu güne kadar doğru-dürüst bir Cumhuriyet tarifi yapamamaları da fazla garipsenecek bir şey değildi. Allah’a inanmayan, Kur’ân’ı ve Peygamberimizi (asm) kabul etmeyenlerin zihinlerindeki Cumhuriyetin istibdattan arınması elbette ki mümkün değildi. Kendilerine bazen devrimci, bazen Kemalist ve şimdi de Atatürkçü diyenlerin Cumhuriyet anlayışlarına ne Avrupa’da ve ne de Asya’da şahit olamadığımızı kendileri de biliyorlar. “Nev-i şahsımıza münhasır bir cumhuriyet”..

Bize ilginç gelen nokta, iktidardaki siyasal İslâmcılarımızın Atatürkçülerin Cumhuriyet anlayışına verdikleri büyük destek olmalı… Hem Ergenekoncu Kemalistlerle mücadele edeceksiniz, hem Cumhuriyeti cumhursuz bırakarak Mustafa Kemal’e indirgeyeceksiniz. Şehir meydanlarını bayraklı M. Kemal resimleriyle süsleyen dindar siyasetçilerin de Cumhuriyeti anlayamadıklarını bu vesileyle öğrenmiş bulunuyoruz. Nutuklardaki “cumhuriyet milletindir” yaklaşımının pratikte hiçbir mana ifade etmediğini bin senelik bir tarihin, milletin ve geleneğin yerine yalnızca “kurucusunun” ikamesi, insanî cumhuriyetten hâlâ uzakta olduğumuzu gösteriyor, kanaatindeyiz.

Karıncalar, arılar, kuşlar, balıklar ve diğer hayvanlar cumhuriyetleriyle, sosyal devletleriyle ve adaletli paylaşımlarıyla bize örnek olmaya devam edecekler. Tıpkı  yüksek teknolojinin; tıp, komünikasyon, makine ve elektrikte başta hayvanlar olmak üzere diğer canlılardan ders aldıkları gibi. Kur’ân’da; arıya balı, örümceğe ağı, kuşa uçmayı ve bizim anlamakta aciz kaldığımız harikaların Allah tarafından vahyedildiği anlatılıyor. Fakat onlardaki Cumhuriyetin püf noktalarını anlamaktan uzağız. Zira dillerini bilemiyoruz. M. Kemal’in korkusundan dönüp Kur’ân’daki cumhuriyeti de öğrenemediğimize göre, cumhuriyetimizin insanî cumhuriyete yaklaşması için bir süre daha bekleyeceğiz. Avrupa’nın ilimle bizden daha çok Kur’ânî veya insanî cumhuriyete yaklaştığını da bu vesileyle hatırlatmış olalım…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*