Irkçılık hastalığı

Image
Ortadoğu ve Körfez bölgesinde yaklaşık dört ay boyunca çalıştım. Gemiyle gittiğim limanlarda birçok insanla tanışma ve konuşma fırsatım oldu. Gördüm ki bu bölgede en önemli problemlerden bir tanesi ırkçılıktır. Emperyalist Batı, Osmanlı Devletini nasıl ki Frenk illeti denilen ırkçılıkla zehirleyip parçaladı, şimdi aynı oyunu bölgedeki diğer kardeşlerimize karşı kullanıp onları zayıf düşürmeye çalışıyor.

Irkçılık, ilk defa şeytanın kendi nevini üstün görmesi ile başlamıştır. İblis öyle kibirliydi ki “İnsan topraktan yaratıldı, ben ise ateşten yaratıldım” diyerek Allah’a isyan etmişti. Irkçılığın kökeninde kibir yani kendini beğenme ve üstün görme duygusu vardır. Bu hastalık büyüyerek bazen öyle bir noktaya varır ki, aciz bir mahlûk olduğu halde Şeytan başta olmak üzere ondan ders alan bedbaht insanları da yutar. Başlangıçta kendini büyük görürken bu sefer kendi nev’îni büyük görmeye başlar.

Fransız İhtilâli ile birlikte insanlık için büyük bir tehdit hâline gelen ırkçılık hastalığı, zaman içinde Alman ve İtalyan milletlerini etkileyerek dünyanın en büyük katliâmlarının yapılmasına sebep olacak kadar dehşetli bir noktaya gelmiştir. Hitler ve Mussolini gibi liderleri bulan ırkçılar, 2. Dünya Savaşı süresince milyonlarca insanı felâketin kucağına atmışlardır.

Gerçi Almanlar ve İtalyanlar milliyetçilik sayesinde birlik hâline gelmiş, güçlü devlet olmuşlardır. Zira feodal beyler ve küçük krallıklarla yönetilen Alman ve İtalyan halkları zayıf iken milliyetçilik sayesinde bu sefer Prusya ve İtalya devletlerini kurarak Avrupa’nın önemli devletleri hâline gelmişlerdir. Fakat milliyet duygusuyla gerçekleştirdikleri bu durum, onların zulümlerini elbette haklı çıkarmaz. Faşizmin etkisi ile milliyetçilik öyle bir noktaya gelmiştir ki “ârî ırk” safsatası ile insan yetiştirme havraları yani çiftlikleri gibi ahmakça bir düzeye kadar işi ilerletmişlerdir. Sonuçta Avrupa tam bir kan gölüne dönmüş, insanlık âlemi tarihinde hiçbir zaman görmediği kadar vahşet ve gaddarlığa maruz kalmıştır.

Ne yazık ki ırkçılığın vermiş olduğu zararlar birçok Müslüman kardeşimiz tarafından hâlâ yeterince anlaşılamamıştır. Ülkemizde ırkçılık yüzünden PKK gibi bir baş ağrısı oluşmuş, çözümü için İslâmın emrettiği kardeşlik yerine başka yöntemler kullanılmasından dolayı hâlâ bu problemden kurtulamamışızdır.

“İnneme’l-mü’minûne ihvetün fe aslihû beyne ahaveyküm” (Mü’minler kardeştirler; siz de kardeşlerinizin arasını düzeltin) âyeti Müslümanların kardeş olduğunu ve aralarındaki işlerin de sulhkârâne olması gerektiğini emretmektedir. Buna mukabil ırkçılık başkasını yutmakla beslendiğinden dertlere devâ değil, yaraların iyice kanamasına sebep olmaktadır.

Ülkemizde yaşanan bu sorunlar ne yazık ki hemen yanı başımızda komşu ülkelerde de kendisini göstermektedir. Irkçılık hastalığı o kadar çok derinleşmiş ki en basit coğrafî isimlerde bile kendisini gösteriyor. Meselâ; Körfez bölgesi adı üzerinde bile kavga yaşanıyor. Kuzeyinde İran’ın bulunduğu güneyinde ise Arap ülkelerinin yer aldığı bizim Karadeniz kadar bir deniz olan Körfez bölgesinin Hürmüz Boğazı ile Hint Okyanusuna çıkışı vardır.

Körfezin her tarafında büyüklükleri 300 bin ton olan ham petrol taşıyan süper tankerler dolaşıyor. Adeta yüzen bir ada olan bu tankerler, bu bölgenin en büyük zenginliği olan petrolü Avrupa ve Uzakdoğu pazarlarına taşıyorlar.

Bu körfez şeklinde kuzey batıya doğru uzanan denize İranlılar Pers (Pars) Körfezi, Araplar ise Arap körfezi diyorlar. Aksine hareket edenleri ise çeşitli şekilde cezalandırıyorlar. Hangi ülkeye gidersek onların istedikleri şekilde söylemek zorunda kalıyorum, zira gemimizin bu ırkçı düşünceler yüzünden zarar görmemesi için uğraşmam gerekiyor. Onlar hâlâ Frenk illeti olan ırkçılık yüzünden kavga ededursunlar ben bu denize birçok kişinin dediği gibi sadece “Körfez” demeyi uygun buluyorum.

Bu hastalığın tezahürlerini konuştuğum birçok kişide gördüm. İranlılarda en yaygın olan isimlerin başında “Arien” var. “İranlı veya arî, temiz ırk” anlamına geliyor. Bu kardeşlerimizin bazılarında, Zerdüşt dini, yani diğer bir adıyla Mecusilik tortuları kalmış. Güzel olan her şeyimizi İslâma borçlu olduğumuz halde Pers İmparatorluğu özlemi var. Bu ırkçılık belâsı yüzünden İslâm’ı kendilerine getirmiş olan Araplara düşmanlık besliyorlar. Böylelikle “Maksat Hz. Ali’ye duyulan sevgi değil, Hz. Ömer’e duyulan kindir” sözüne mâsadak oluyorlar. Zira, Hazret-i Ömer zamanında İslâm Orduları ateşe tapan Mecusileri savaşlarda yenilgiye uğratıp saltanatlarını yıkmıştı. İslâm’la şereflendikleri için Hazret-i Ömer’e duâ edeceklerine, ‘Siyasî Şiîlik’ damarıyla ona düşmanlık ediyorlar. Şüphesiz onların bu yanlışlıklarının altında ırkçılık hastalığı yatıyor.

Irak’ta ise Kürt asıllı bir vatandaşın ilginç bir sözünü işittim. Almanlar da Kürtler gibi arî bir ırktan geliyormuş. Buna benzer şeyler söyledi. Kendisine İslâm kardeşliğinin bize lâzım olduğunu, bu bakımdan ırkçılık illetinden uzak durulması gerektiğini söyledim.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*