İnsanın vazifesi ve ahsen-i takvîm

İnsan, Cenab-ı Hakk’ın antika bir san’atıdır ve kâinatın küçültülmüş bir misâlidir ve mahlûkatın en şereflisidir ve ahsen-i takvîm sûretinde yaratılmıştır.

“İnsan bu dünyaya bir memur ve misafir olarak gönderilmiş, çok ehemmiyetli istidat ona verilmiş ve o istidadata göre ehemmiyetli vazifeler tevdi edilmiş.”1 Bu “vazife ve mertebe noktasında insan şu haşmetli kâinatın dikkatli bir seyircisi, şu hikmetli mevcudatın belağatlı bir lisan-ı natıkı ve şu kitab-ı âlemin anlayışlı bir mütalaacısı ve şu tesbih eden mahlûkatın hayretli bir nazırı ve şu ibadet eden masnuatın hürmetli bir ustabaşısı hükmündedir.”2

“Bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi Cenab-ı Hakk’ı tanıyıp ona iman edip, ibadet etmek”3 olan “İnsanın vücudunda birkaç daire vardır. Çünkü hem nebatîdir, hem hayvânîdir, hem insânîdir, hem imânîdir.”4 “Nebatî cismaniyeti cihetiyle ve hayvanî nefsi itibarıyla sağir bir cüz, hakir bir cüz’î, fakir bir mahlûk, zaif bir hayvandır.”5 “Fakat muhabbet-i İlahiyenin ziyasını tazammun eden imanın nuruyla münevver olan ve İslâmiyetin terbiyesiyle tekemmül edip; insaniyeti cihetinde, abdiyeti içinde bir küllî, küçüklüğü içinde bir âlem ve hakareti içinde makamı büyük ve daire-i nezareti geniş bir nazırdır.”6

Cihazat ve âlât itibarıyla çok zengin ve hayvandan yüz derece üstün olan “insana verilen bütün cihazat-ı acîbe, bu ehemmiyetsiz hayat-ı dünyeviye için değil; belki, pek ehemmiyetli bir hayat-ı bakiye için verilmiştir.”7 Bu dünya misafirhanesinde vazifedar bir misafir ve bir yolcu olan ve yolculuğu “âlem-i ervahtan, rahm-ı maderden, gençlikten, ihtiyarlıktan, kabirden, berzahtan, haşirden, köprüden geçip ebedü’l-âbâd tarafına giden”8 “insanın vazife-i asliyesi nihayetsiz makasıda müteveccih vezaifini görüp, acz ve fakr ve kusurunu ubudiyet suretinde ilân etmek ve küllî nazarıyla mevcudatın tesbihatını müşahede ederek şehadet etmek ve nimetler içinde imdâdât-ı Rahmaniyeyi görüp şükretmek ve masnuâtta kudret-i Rabbaniyenin mu’cizatını temâşâ ederek nazar-ı ibretle tefekkür etmektir.”9 İnsan bu aslî vazifesinin şuurunda olmalı ve bu istikametinden sapmamalıdır. Çünkü “insan ahsen-i takvîmde yaratıldığı ve ona gayet cami bir istidat verildiği için; esfel-i sâfilînden ta âlâ-yı illiyyine, ferşten ta arşa, zerreden ta şemse kadar dizilmiş olan makamata, meratibe, derecata, derekâta girebilir ve düşebilir bir meydan-ı imtihana atılmış, nihayetsiz sukut ve suuda giden iki yol onun önünde açılmış bir mu’cize-i kudret ve netice-i hilkat ve acûbe-i san’at olarak şu dünyaya gönderilmiştir.”10

Bu itibarla, insan, en mükemmel bir yaratılış olan ‘ahsen-i takvîm’ yani ‘hakiki insaniyet mertebesine’ çıkmak için terakkî etmelidir. Bunun için de, kendisine tevdi edilen “istidat çekirdeğini İslâmiyet suyu ile imanın ziyasıyla ubudiyet toprağı altında terbiye ederek, evamir-i Kur’âniyeyi imtisal edip, cihazat-ı maneviyesini hakiki gayelerine tevcih etmesi lâzımdır.”11 Yani “hakiki terakkisi, insana verilen kalb, sır, ruh, akıl hatta hayal ve sair kuvvelerin hayat-ı ebediyeye yüzlerini çevirerek, herbiri kendine lâyık hususi bir vazife-i ubudiyet ile meşgul olmaktadır.”12 Bu sayede âlâ-yı illiyîne çıkar ve Cennete lâyık bir kıymet alır. “Hem de insana verilen bütün cihazat ve âlât, ondan memnun olarak ahirette lehinde şehadet ederler.”13 “İşte bu çeşit ibadet ve tefekkürâtla hakiki insan olur, ahsen-i takvimde olduğunu gösterir. İman yümnüyle emanete lâyık, emin bir halife-i arz olur”14 “Yani; ticaret ve memuriyet için, mühim vazifelerle bu dar-ı imtihan olan dünyaya gönderilen insan; ticaretini yapıp, vazifesini itmam edip”15 “hakiki bir mü’min ve bir insan-ı kâmil ve tam bir Müslüman olur. Ahsen-i takvîmde olduğunu göstermekle, beniâdemin melaikeye rüçhaniyetini ispat ederek bu dünyada saadet-i ebediyeye bakmak, belki de saadete girmektir.”16

Evet, insanın vazifesi, mahiyeti ve ahsen-i takvim hakikati Risale-i Nur’da öz olarak bu şekilde anlatılmıştır. Bu sebeple, insana hitap eden Risale-i Nur Külliyatına olan ihtiyacın ekmek gibi, su gibi ve hava gibi olduğunun bilinmesi lâzım hatta elzemdir.

Dipnotlar:
1- Sözler, s. 526,
2- Age., s. 525,
3-Şuâlar 166,
4- Mesnevî-i Nuriye, s. 329,
5-Sözler, s. 525,
6- Age., s. 525,
7- Age., s. 517,
8- Age., s. 522,
9- Age., s. 520,
10- Age., s. 509,
11- Age., s. 514,
12- Age., s. 514,
13-Age., s. 517,
14-Age., s. 528,
15-Mektubat, s. 385,
16- Age., s. 775

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*