İşçinin hakkını vermek

Image

BİR HADİS,BİR YORUM

“İşçinin ücretini alnının teri kurumadan verin.”

(İbn-i Mace, rükün: 4.)

Bu hadis-i şerifin mânâsını uygulamaya bugün her zamankinden daha çok muhtacız. Ülkemizdeki gençlerin büyük bir kesimi işsiz. Bu durum bazı zengin iş sahipleri tarafından istismar edilebiliyor.

İş sahipleri gençleri çok düşük ücretlerle çalıştırıyorlar. Üstelik de ücretlerini zamanında ödemiyorlar. Gençlerin kazançları az da olsa karınlarını doyurmak, anne babalarına yük olmamak için çalışmak zorunda olduğunu bilen bu kimseler, bu durumu kötüye kullanıyor. Onların sigortalarını dahi yaptırmıyor. Hep kendileri kazanmayı düşünerek, işçinin kaybetmesini bir kazanç olarak telâkki ediyorlar. Halbuki bu da kul hakkına giriyor. İşçiye günümüz standartlarında hak ettiği ücreti, hem de zamanında vermek gerekir. Yoksa işçi mazlûm, işveren zalim durumuna düşmüş olur. Görüştüğümüz gençlerin çoğundan bu açıdan şikâyetler işitiyoruz. İş sahipleri bunun hesabını Allah’a vereceklerini asla unutmasınlar.

Zaten hak ettiği ücreti, üstelik de zamanında almayan bir kimsenin verimli çalışması mümkün değildir. Şirketinin zor durumda olduğu zamanlarda işçiler de bunu belli bir müddet anlayışla karşılayabilirler. Ama durumların iyi olduğunda iş sahipleri paralarını bankalarda daha fazla kalıp faizden para kazansın diye düşünerek ücretleri eksik ya da geç verirlerse, bu kazandıkları para onları da iflâh etmez. Haksızlıkla kazanılan paranın elden uçup gitmesi çok çabuk olur.

Bu yüzden hakka riayet İslâm’da çok önemlidir. Hak ettikleri ücretleri zamanında alamayan işçiler, bunun kasıtlı yapıldığını hissettiklerinde isyan etmeleri de kaçınılmaz olur. Bu da topluma zarardır, iş sahibine zarardır.

Bu yüzden Müslüman bir iş sahibi merhametli olan bir kimsedir. Zalim olmayan bir kimsedir. Çalıştırdığı işçinin çobanı olduğunun bilincindedir. Onların haklarına kılı kırk yararcasına dikkat eder. Başkasının hakkını gasp eden bir kimse iki dünyada da bedbaht olur.

Hadis-i şerif bize, “kazan/kazan” prensibini tavsiye ediyor. Yani bir iş sahibi “Ben kazanayım, başkası kaybetsin, zarar görsün” diye düşünmemeli, “Birlikte kazanalım, ben işçilerin sırtından para kazanıyorum, onlar da hak ettiğini almalı” demeli ve paylaşmayı bilerek haksızlığı, zulmü önlemeli. Böylece nefret edilen değil, sevilen bir iş sahibi olmalı.

Müslümanın mihenk taşı İslâmdır, Kur’ândır

BİR ÂYET, BİR YORUM

“Onlara (müşriklere) ‘Allah’ın indirdiğine uyun’ denildiği zaman onlar, ‘Hayır biz, atalarımızın yaptıklarına uyarız’ dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulmamışlarsa…” (Bakara: 2/170)

Müslümanın mihenk taşı İslâmdır, Kur’ândır

Bu âyette Yüce Rabbimiz körü körüne taklidin ne kadar mantıksız ve yanlış olduğunu beyan ediyor. Müşrikleri İslâmı duydukları halde onu kabul etmekten engelleyen en önemli husus atalarını körü körüne taklit etmeleriydi. “Biz geleneklerimizden, atalarımızın yaptıklarından, inandıklarından vazgeçmeyiz” diyorlardı. Çünkü onlarda doğrunun, hakikatin ölçüsü yoktu. Onlara göre hakikat ve doğru atalarının yaptığı, atalarının inandığı idi… Kur’ân burada ataları taklit etmenin hak ve hakikat namına olmayan olumsuz yönüne işaret ediyor.

Ataları taklit etmek her zaman kötü değildir. Her zaman iyi de değildir. Bunun iyi veya kötü olmasının ölçüsü Kur’ân’ın hükümleridir, İslâmın prensipleridir.

Günümüze geldiğimizde de aynı ölçü geçerlidir. Müslüman bir insanın mihenk taşı İslâmdır, Kur’ândır. Bizi Kur’ân’dan, İslâmdan uzaklaştırmak için, İslâmı uygulamaya “irtica” diyenlere aldırmamak gerek. Biz Hz. Peygamber’in, sahabilerin ve İslâm âlimlerinin, mücedditlerin yolunu takip ediyoruz. Bu körü körüne bir taklit değil. Bu bakımdan İslâmı yaşayan ecdadımıza uymamız çok isabetli. İslâma “eski” deyip karalamaya çalışan karanlık mihrakların, yeni diye sundukları şeyler, İslâmın cahiliye döneminde ortadan kaldırmaya çalıştığı, içki, kumar, fuhuş gibi insanı insanlıktan çıkaran, hayvandan daha aşağı düşüren şeylerdir. Buna birilerinin “çağdaş yaşam” demeleri kimseyi aldatmasın. Bu çağdaş hayat, İslâm dini gelmeden önce putperest cahiliye insanının yaşadığı hayattır. Bugün İslâm medeniyetini yaşayan nurlu ecdadımızın yolunu takip etmek, İslâmı uygulamaktır ve gerçek insanlıktır, gerçek mutluluktur. Ne mutlu Hüdaya uyanlara.

Cahiliye hayatını, çağdaş hayat diye benimseyenlere İslâmın güzelliklerini anlattığınız zaman, “Biz annemizin, babamızın gittiği yoldan gideceğiz. Hayatımızı yaşamak, günümüzü gün etmek istiyoruz” diyorlar. Böyle insanlar da Kur’ân’ın ikaz ettiği gibi anne ve babalarının yanlış olduğunu düşünmelidirler. Böyle bir düşünce içinde olmayanın, dünyanın geçici gayr-i meşrû lezzetlerini, haramlarını terk edip helâlle yetinmesi çok zordur. Allah böyle kardeşlerimize hidayet nasip etsin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*