İsevî diyara bahar erken geldi

Image
Daüssılaya yakalananlar, hiçbir zaman gurbete alışamayacaklardır. Sıla hastalığını çok farklı boyut ve değişik mânâlarda hissedenleri de yukarıdaki hükme dahil edebiliriz.

Otuzu aşkın baharı Avrupa’nın kuzeyine yakın bir bölgesinde yaşamış birinin bütün bu baharları, çokça sevdiği diyarın baharıyla karşılaştırmasın her halde normal karşılaşırsınız.

İstanbul ile Köln mevsimleri hep paralel yaşıyorlardı bu bahara kadar. Birkaç gün erken veya geç, onlar için fark etmezdi. Türkiye için İstanbul’un kıymeti ile Almanya için Köln’ün kıymetinin tenasübüne mevsimler hep dikkat ederlerdi! Bu sene yaşadığım şaşkınlığı size hayâlen yaşatmak mümkün olmayabilir, fakat ilgisiz de kalmayacağınızı umuyorum. Köln’e uçuşumdan birkaç saat önce, son olarak İstanbul’a Çamlıca’dan bakma imkânım oldu. Üşüten güneşli rüzgârdan açılmakta mütereddit lâleleri görenler, soğuğun derecesini anlarlardı. Çekingen lâlelere bakan ağaçlar da tomurcuk ve çiçeklerle yetiniyor ve yapraklarını açmıyorlardı. Berrak ve güneşli İstanbul havası üşütüyordu. Leylaklar tomurcuklanırken kirazlar çiçekleriyle ve erikler henüz küçücük yapraklarıyla yetiniyorlardı. Erguvanlar henüz uyanmışlardı. Dutlarda, ceviz ve meşelerde henüz ciddî bir hareketlenme gözükmüyordu. Güneşli havalarda yüzümüzü kırbaçlayan rüzgârı hesaba katmayanlar, soluğu yatakta alıyorlardı İstanbul’da…
Köln’e yolculuğumuz geceye doğru gerçekleşmişti. Havaalanında başımızı okşayan ılık yağmur damlaları, farkı anlamaya yetmemişti. Sabahın erkeninde odanın perdelerini çektiğimde gayri ihtiyarî bir nida sesi çıkarmışım. Bahar burada sanki yaza meyletmişti. Ağaçların yaprakları tamamlanmış, bahçedeki leylaklar en cazibedar ve ihtişamlı zamanlarını yaşıyorlardı. Her baharda Köln’de yaşadığımız muhteşem sec’a korosu çoktan başlamış olmalıydı. “Usûl ilâhîlerinin” ritmi yüseldikçe yükselmiş görünüyordu.
Kıştan zümrüdî yeşilliklerini giymiş ve çiçekli süslerini takınmış bahara aniden geçenlerin sevinç ve şaşkınlığını bilenler, İstanbul ile Köln baharlarının farkını iyi hissederler.
Bu coğrafyanın aslında soğuk olduğunu hepimiz biliyoruz. Ren deltasındaki sıcağı yaşayan Köln, iklim olarak İstanbul’u birkaç adım arkadan takip etse de genellikle bu diyarlara bahar, bizden sonra gelirdi. Bu senenin baharının mu’cizevî ferecleri çağrıştırdığını söyleyenler var. Küçücük bahçesinde bir sanatkâr tavrıyla çalışan emekli Almanla bu şaşkınlığımı paylaşırken bir başka acip müjde ile karşılaştım. Son otuz senenin en güzel ve erken gelmiş baharını yaşıyormuş Almanya. Nisan’ın yirmisinde lâleye alışmış Köln, bu baharda güllerle karşılaştı. Hem de Muhammedî kırmızı güllerle… Ahirzaman Peygamberinin (asm) haber verdiği ahirzamanın dehşetli cereyanlarını detaylı olmasa da deşifreye başlayan İsevî âleme hususî bir ikram olarak da değerlendirilebilir şu güzel bahar. Soğuk kıt’anın soğuk insanlarının çoğu bu gizli ferecden haberdar olmasalar da, uyanık İsevîler ve Müslümanlar, bu baharın mesajını dikkatlice anlamaya çalışıyorlar Almanya’da.
İsevîlerin diyarını gül-gülistana çeviren bu baharda, Mesih’in de nefesi etkili olmuş olabilir. Sevdiklerinin arasına dönen Mesih’in, coğrafyasından “tahribatçıları deşifre ile kovalamaya” başladığına dair bize ulaşan haberler de, bu baharın müjdeci olduğunu gösteriyor.
İstanbul’u üşüten güneş olmamalı. Semasındaki semli havayı temizleyen rüzgârlar da. Dehşetli düşmanlara karşı manevra halindeki bulutları da. İstanbul’u üşüten, lâlelerini mütereddit ve yapraklarını çekingen hallere sokan başka şeyler olmalı. Dost kılığına bürünmüş; azılı iffet, iman ve insaniyet düşmanlarını İstanbulluların ekserisi fark etmeseler de, İstanbul tarihî şahs-ı manevîsiyle bu karanlık ruhluları çoktan tesbit etmiş olmalı. Hz. Halid’e, Aziz Mahmud’a, Yahya Efendi’ye, Sümbül Efendi’ye, Kaşgarî’ye ve sur dibinde medfun Sahabilere vâris, takipçi ve nöbettar olduklarını iddia edenler, o İslâm kılıklarına bürünmüş, herkese rüşvet dağıtan ve efkâr-ı ammeyi maksadına yürütenlerin istedikleri gibi “ciddî ciddî dünyayı yaşamaya” mı koyuldular? Çoktandır zikir, evrad, tefekkür, irşad ve tebliğleri terk ettiklerinden dolayı kalplerinde mutlaka bir boşluk hasıl olmuştur. Onlar da bu boşluğu dünya sevgisiyle doldurmaya çalışıyorlar. Nöbettarlar alış veriş ve eğlenceye dağılınca, İstanbul ister istemez titreyecektir. Korkusundan üşüyecektir. İstanbul’un baharı da gecikecektir.
Belki İstanbul’u sevenlerin duâsı da şu baharı geciktirmiş olabilir. Ahirzaman dehşetinin cemiyetleştirdiği “iffetsizlik ve müstehcenlik” belâsına karşın, havaların soğuk ve hatta yağmurlu geçmesine duâ eden o kadar İstanbul hayranı var ki… Doğrusu sevenleriyle nefret edenlerinin beraberce eteklerinden tutup çekiştirdikleri İstanbul baharı bu sene epeyce gecikti. İstanbul’u, onu inşa eden değerleri ve bu şehrin istikbalini düşünenlerin belki de yapmaları gereken şeyler olacak. Sefih Roma ile İnsaniyetperver Osmanlının çarpışma meydanına dönüşmüş İstanbul’daki dindarlarımızın dünyevîleşme belâsına giriftar olmaları İstanbul’u üşüttüğü gibi bizi de ürkütüyor. İnsanlık İstanbul’da vahşete galip gelmedikçe Köln’deki İsevî başarılar muvakkat olur. Zira İnsaniyetin Avrupa’daki detaylarını belirleyecek, mutluluk sınırlarını çizecek ve vahşetin bütün kapılarını kapatacak atak, yine İstanbul’daki galibiyet şartına bağlanıyor. İstanbul baharı Köln baharını çok da arkadan takip etmemeli.
Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*