Işıl ışıl Avrupa

Almanya´daki noel şenliklerine “sevinerek” katkıda bulunduğumu söylersem garipser misiniz? Her akşam mahalleye döndüğümde ışıl ışıl çam figürleri, kayan yıldızlar, ışıklı ceylan-kuzu resimleriyle beni karşılayan binlerce penceredeki “nuranî gösteri”den mutlu olduğumu itiraf etsem, elbette imanımdan şüphe etmezsiniz…

Hristiyan oldukları halde, pencereleri süssüz kalmış komşuları neredeyse ikaz edecek bir duyguya sahip olmak…Bazılarınız “estetik cezbeye” kilitlendiğimi düşünürlerken, bazılarınız da, “hakiki İsevîlere olan muhabbetimdeki” ifrattan bahsedebilirler. Şu yazımızda, yalnızca hakikat-i hâli arz etmekle yetineceğiz. Değerlendirmeler, yargılama veya hüküm vermeler yine size kalacak.

Bundan yirmi sene önce, bizde olduğu gibi “yılbaşı şenliği” burada da bir adım öndeydi. Dinî figürlere, kullanılan elektriğe ve dikilen çamlara harcanan paraların dökümünü sık-sık gazetelerden okurduk. Adventlerle başlayan “kudsî hazırlığın” ekonomik boyutları nazara verilmeye çalışılırdı. Geçen zamanlar içinde mutlaka “desteğimizi gören” fikirler de olmuştur. Bugün birlikte seyredeceğimiz pencere, geçmiş yıllardan çok farklı… Hıristiyanlığa sonradan girmiş çam, geyik, noel baba ve yıldız gibi figürlerin dindeki yerini, doğruluğunu elbetteki araştırmayacağım. Hangi yabancı kültürün unsurlarından gelmiş olması şimdilik beni ilgilendirmiyor. Geleneksel Hıristiyanlık kültürü olarak bugün evlerin pencerelerinin camlarında ışıklarla danseden figürlerin tarihçeleriyle dindeki yerlerini teologlar araştıradursunlar. Bana heyecan veren; dünkü dinsizlik, sefahat ve tahripçi hareket karşısındaki Hıristiyanlığın bir adım ileriye çıkışıdır.

Nikolaus veya Noelbabanın Antalyalı olduğunu söylüyorlar. Antalya´nın sıcağında kuzeylilerin giydiği kar elbiseleriyle mutlaka gezmiyordur. Köşeleri süsleyen cicili bicili kırmızı-beyaz elbiseli Nikolaus’ın zenginliğine Noelbaba elbette sahip değildi. Ama bunların hiçbirisi önemli değil ki… Almanya´nın balkonlarına çocuklar için sırtında taşıdığı hediye torbasıyla tırmanan veya balkondan inmekte olan beyaz sakallı figürlerin buradaki çokluğu bana hiç de ters gelmiyor.

Bayram pazarlarının bir ay önce açıldığı ve hareketliliğin doruğa çıktığı bu senenin hazırlığı geçen senelerden epeyce farklı. Alışveriş merkezlerindeki ışıklandırmalar, okul, işyeri, büro ve fabrika önlerindeki ışıklandırılmış çam ağaçlarına son yıllarda iyice alışmıştık. Fakat tüm camlardaki “ışık bayramını” bu seneki kadar coşkulu yaşamamıştık. Belki de 11 Eylül’den sonra bu ülkelerin insanları mukaddeslerine ve dinî kültür unsurlarına daha fazla sahip çıktılar. Okyanuslar ötesindeki fırtına ve kasırgalar Hıristiyan kıtanın çocuklarını ürkütmüş olacak ki, “geleneksel Hıristiyanlık sembollerine” dört elle sarılmış durumdalar… Kazerne dedikleri kışlanın önünde de gördüm noel çamını… Almanya Uzay Araştırmaları Merkezinin önünde de… Her okulun mutlaka süslenmiş büyük bir çamı olduğu gibi, sınıfların duvarları seraser noel figürleriyle renklendirilmiş durumda… Buralarda özel alan-kamusal olan nevinden saçmalık dolu tartışmalar da yapılmıyor. Memurundan amirine, işçisinden patronuna kadar herkes noel hazırlıklarına binbir ihtimam gösteriyor. İtinayla baş köşelere yerleştirilen sembollere ne söz, ne de bakış ile sataşmanın mümkün olmadığı bu dindar insanlar arasında, kendi dinimin sembollerini düşünüyorum. Hıristiyanlığın en küçük sembolüne burada ses çıkarmak, kamu huzurunu bozmak olarak anlaşılıyor. Buna tevessül edecek kişiyi durdurmaya “bakışlar!” yeterlidir. Ya bizim ülkede…

Yukardaki satırlarda bir Avrupa ülkesindeki manzarayı arz etmeye çalıştım. Dört haftadan beridir başlayan ve mukaddes doğum gecesine doğru hızlanan şu hazırlıklara sevincimle ortak oluyorum ve Hırıstiyanlığın Avrupa’yı nasıl tek bir millet haline getirdiğini görmek isteyenleri de Köln´e davet ediyorum.

Yirmi küsür senelik müşahedemle hakîkî Hıristiyanların bu gurbetteki İslâmî şeairden rahatsız olmadığını tesbit ettim. Camiye, seccadeye, tesbihe, sakala, minare ve başörtüye hakikaten mistik bir saygı duyuyorlar. Köln Ehrenfeldeki başörtülüler devletimizin buradaki misyonlarını üzerlerken Hıristiyanlar bunu hayatın normal bir kesiti olarak kabul ediyorlar. İbrahimî akrabalıktan, hakperestlik ve ilmî prensiplerden öyle müştereklikler yaşıyoruz ki, dinsiz ve ahlâksız birisinin bizi birbirimize düşürmesine artık imkân yok. İnsanî ortak paydadaki birlikteliğimize karşı çıkanlar da bu manzara karşısında paniğe düşüyorlar. Dün Ramazan’dı… Onlar milyonlarca defa bizi tebrik etmişlerdi… Bugün ise Weihnacht… (İkinci “h” harfini Arapçadaki “hı” harfi gibi okumak gerekiyor). Meryem oğlu İsa’nın (a.s) doğum tebriğine katılmamızı elbette bir vazife telâkki edersiniz. Onların bayramlarında sevinmem doğru bir hareket değil mi? Hele şu 11 Eylül’den sonra… Dinsiz, sefih, tahribatçı ve maddeci Avrupa’nın tüm semavi dinlere gizli bir savaş ilân ettiği şu günlerde İsevîlerin bayramlarına sevinçlerimle katılıyorum. Zira, dünyanın, içinde bulunduğu şu felâketlerden ancak Müslüman ve Hırıstiyanların ittifakıyla kurtulabileceğine inanıyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*