İslâm birliği ve Menderes

Yazar Celal Tahir, DP hükümetinde Sanayi Bakanı olan Sebati Ataman’ın anlattığı bir Adnan Menderes hatırasını şöyle aktarmış (Star, Açık Görüş eki, 10.6.12):

“Bağdat Paktının bir toplantısı için, Bağdat’a gitmiştik. Bazı ziyaretler arasında ‘İmam-ı Âzam’ın kabrini ziyaret’ de vardı. Kabrin başında toplandık, duamızı yapıyoruz. Herkes Fatiha’sını okuyup ellerini yüzüne sürdü; yalnız Adnan Menderes avuçları açık, dalgın duruyor. Tesadüfen ben de yanı başındayım. Bir süre bekledim. Fakat herkes Fatiha’sını bitirdiği ve gitmeye hazırlandığı halde, Başbakanımızı beklediklerini fark edince, hafifçe eteğinden çektim. Toparlandı, elini yüzüne götürdü ve yola koyulduk. Yine yan yana idik. Kendisine Fatiha’nın neden o kadar uzun sürdüğünü sormak istiyordum, ama beklemeyi daha uygun buldum. Nitekim bir süre sonra o konuştu:

“Belki Fatiha’nın neden o kadar uzadığını sen de merak etmişsindir. Aklıma ilginç bir konu takıldı; Ebu Hanife Hazretleri öleli bin yıl olmuş. Burada biz çeşitli ülkelerden gelmiş bir siyasî kadro kabri başına varıp Fatiha’mızı okuyor, ta’zimimizi yapıyoruz. Ne yapmış bu zât? İslâm dini üzerinde düşünmüş ve yorumlar getirmiş. Sen, bin sene hanedan değiştirmeden yaşayan bir devlet gösterebilir misin? Bin sene yaptıkları unutulmayan, her gidenin kabrini ziyaret ettiği bir fikir adamı, bir devlet adamı gösterebilir misin? Demek dünyada en kavî konu din. Ölümsüzlük yalnız dinden geçiyor. Biz buraya niye geldik? Amerika ve İngiltere’nin de arkaladığı bir bölge yapısının müzakeresinde bulunmaya. Ülkeler olarak ortak çıkarlarımız olduğu halde anlaşamadığımız pek çok madde var; fakat Ebu Hanife’nin kabrini ziyarette anlaşma halindeyiz. Senden rica ederim, bu konu üzerinde düşün. İslâm zemini üzerinde bir anlaşma yapmak ve bütün Ortadoğu Müslümanlarını bir araya getirmek niçin mümkün olmasın? Türkiye buna öncülük yapabilir mi? Konuyu, Ankara’ya dönüşte yeniden ele alalım.” (İsmet Bozdağ, Menderes… Menderes,  s. 110-4 )
***
27 Mayısçıyı zengin eden Yahudi

Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonunun görüştüğü isimlerden biri de 27 Mayıs darbesini yapan Millî Birlik Kurulunun halen hayatta olan üyelerinden Şefik Soyuyüce. 27 Mayıs’ın darbe değil, devrim olduğunu savunan Soyuyüce’nin, sonradan vergi rekortmeni olacak kadar zenginleşmesinin sırrı sorulduğunda anlattıkları, diğer söylediklerinden çok daha enteresan.

Bir dönem ekonomik olarak çok kötü durumda olduğunu söyleyip şöyle devam ediyor:

“Bir ev tutmuştum, ama ancak bir aylık kirasını verebilecek durumdaydım. Bir gün bir Yahudi kapımı çaldı. ‘Bizim, yabancı olduğumuz için ithalât iznimiz yok. Sen hem de askersin. Birlikte iş yapalım. Motor ithal edelim’ dedi. Ortak iş yaptık. Orada büyük sermaye birikimi yaptım.” (Habertürk, 14.6.12)

İlginç, değil mi? Ve ilk anda akla gelen bazı sorular: O Yahudi kim ve niye bir Yahudi? Niçin başka birinin değil de, Menderes’i deviren bir cunta üyesinin kapısını çalıyor? Cuntacıya vergi rekortmeni olacak kadar zenginleşmesinin yolunu açan bu çok cazip ve cömert teklif, darbeciler arasında yer almasının karşılığı olarak gelen bir ödül mü? Yapılan ithalât işlemlerinde, Soyuyüce’nin asker olmasının getirdiği bazı avantaj ve kolaylıklar söz konusu oldu mu?

Bakalım, onu dinleyen komisyon üyeleri, bu gibi soruların cevaplarını da merak edip peşine düşecekler mi? Keza, yine davet edip dinleyecekleri 27 Mayısçılardan Numan Esin’den de, muazzam TIR filosuna sahip bir nakliyat firması kurma başarısının izahını talep edecekler mi?

Evet, darbelerin rant boyutu ve darbecilerin bilâhare nasıl devâsâ servetler edindikleri de, bilumum boyutlarıyla masaya yatırılıp enine boyuna incelenmesi gereken konulardan biri…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*