İslam Birliği ve Pakistan’ın nükleer gücü

14 Ağustos 1947 tarihinde, İngiltere’den bağımsızlığını ilân ederek Muhammed Ali Cinnah tarafından kurulan Pakistan, iki yüz kırk iki milyon nüfusuyla dünyanın beşinci en kalabalık ve en büyük Müslüman ülkesidir. Başkenti İslâmabad şehridir.

Pakistan İslâm Cumhuriyeti adı ile idare edilen ve parlamenter sisteme sahip olan bu güzel ülke, 882 bin kilometrekarelik bir büyüklüktedir. İran, Afganistan, Hindistan ve Çin devletleri ile komşu, batısında ise Umman denizi ile çevrilidir. Resmî dil olarak Urduca ve İngilizce konuşulmaktadır. Önceleri Hindistan içinde olduğu hâlde, Pakistan olarak bağımsızlığını kazanmış, sonradan batı Pakistan ve doğu Pakistan da Bengladeş olarak ikiye ayrılmıştır.

Pakistan halkı ile Türkiye’nin münasebeti Osmanlı devletine kadar dayanır. Halifeliğin Osmanlı devletinde olması, Pakistan’ın manevî bağlarla bağlanmasına vesile olmuştur. Özellikle, Kurtuluş Savaşında Pakistan halkının Türkiye’ye yaptıkları yardımlar milletimizin hafızasından hiçbir zaman silinmedi. Her iki milletin de Müslüman bir kimliğe sahip olması, Pakistan ile Türkiye’yi birbirinden ayrılmaz iki millet hâline getirdi. Bundan dolayı, Azerbaycan ile Türkiye iki devlet bir millet diye tarif edildiği zaman, Pakistan başbakanı “Üç devlet bir milletiz.” diye ifade etmiştir. Milletçe biz onları severiz, Pakistanlılar da bizleri samimî olarak severler.

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri tarafından “İttihad-ı İslâmın ilk adımı” olarak gördüğü Türkiye ile Irak devleti tarafından Bağdat Paktı 24 Şubat 1955 tarihinde kurulduğu zaman, bu birliğe ne alâkası varsa 04 Nisan 1955 de İngiltere, arkasından 23 Eylül 1955 tarihinde hemen Pakistan dahil oldu ve ondan sonra da Kasım ayında İran devleti katıldı. Amerika ise, gözlemci sıfatıyla bulunmayı tercih etti. Çok büyük ümitlerle kurulan Bağdat Paktı, Amerika ve İngiltere’nin oyunlarıyla 1958 yılında dağıldı ve bu pakta imza atan başbakanlar da Adnan Menderes dahil idam edildi.

Pakistan, nükleer güce sahip tek İslâm ülkesidir. Nobel fizik ödülü almış Abdüsselâm gibi değerli ilim adamları yetiştirmiştir. Dünya tarihinde ilk defa nükleer güç kullanan Amerika, 2. Dünya Savaşı’nda Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine yirmi kilotonluk atom bombası atarak iki yüz elli bin insanın ölümüne, yüz binlerce insanın yaralanmasına ve binlerce binaların yıkılmasına sebep olmuştur. Nükleer gücün ne kadar büyük tahribata sebep olduğu bilindiğinden, o zamandan bu yana hiçbir devlet atom bombası kullanmaya cesaret edememektedir. Rusya’nın altı binden fazla, Amerika’nın da beş bini aşkın nükleer başlıklı füzeleri var. İngiltere, Fransa, Çin, Kuzey Kore, İsrail ve Pakistan’da nükleer silâhların olduğu biliniyor. Pakistan’ın 160 adet, ne kadar inkâr etse de İsrail’in 90 adet nükleer başlıklı füze sahibi olduğu bilinen bir gerçektir. İsrail bu füzeleri, kendisi yapmış değil fakat Fransa’dan satın aldığı da biliniyor. Ancak, hiçbir devlet bu nükleer füzeleri kullanmaya cesaret edemiyor. Zaten, nükleer füzeler kullanmak için değil, düşmanı caydırmak maksadıyla üretiliyor. Şayet bu silâhlar Allah göstermesin kullanılacak olsa, dünya diye bir şey kalmaz. Her şey yok olur gider.

İnsanlık tarihi boyunca yapılan savaşlar ve özellikle iki dünya savaşıyla insanlık âlemi yoruldu. Dünya çapında genel bir dünya barışına şiddetle ihtiyaç olduğu görünüyor. Gazze, Filistin ve Lübnan’da yapılan soykırım katliamlarına dünya sessiz kalmadı. Ekseriyeti bebek, çocuk, kadın ve sivillere yapılan bu katliamlar yüzünden, İsrail devleti ve ona her türlü silâh ve para yardımını yapan devletlere karşı, bütün dünya insanları ayağa kalktı ve mitingler düzenledi. Fakat, ne Amerika, ne İngiltere, ne Fransa ve ne de diğer Batılı devletlerin umursadığı yok.

Genellikle başta orta doğu ve diğer Müslüman devletlerde dökülen kanları durduracak ve dünya barışını temin edecek tek güç İslâm birliği olarak görünüyor. Bundan dolayı, Mısır ile Suudî Arabistan, İran ile Pakistan ve Türkiye’nin başını çektiği ve 57 İslâm ülkesinin bir araya geldiği İslâm birliğini kurmak için bir an evvel harekete geçmenin tam zamanıdır. Bu vazife, bütün Müslüman devletler için her şeyden önce gelmelidir. İslâm milleti olarak bu hakikatin gerçekleşmesini devlet adamlarından bekliyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*