İslâm, can, namus gibi malları da koruma altına almış

Genç bir üniversitenin genç araştırma görevlisi İrfan kardeşimiz, internette gezinirken rastladığı bir sitede Kur’ân’ı eleştiren yazılara rastladığını, bunlardan birisinin de hırsızın elinin kesilmesi olduğunu ifade ile nasıl bir cevap verilebileceğini sordu.
Bir başka okuyucumuz: “Geçenlerde, pek inancı olmayan biriyle tartıştık. O, ‘İslâm, hırsızlığa kol kesme gibi ağır bir ceza veriyor. Bu devirde böyle korkunç cezâ olur mu?’ dedi.” El kesme cezasını ağır görenler, hiç şüphesiz ki, hissî, nefsî düşünüyor, sathî, yüzeyden bakıyor.

Başkalarının değerli eşyaları çalındığında acıma duyguları kabarıyor. Kendi malları sözkonusu olduğunda ise, çok daha ağır cezalar biçiyor, hatta ölümü bile revâ görebiliyorlar! Halbuki mağdurlara da âdil olan Kur’ân, onu öldürmüyor, elini kesmekle caydırıcı bir ceza veriyor.

İslâm, insan hayatını, namusunu ve mallarını korumak için de gelmiştir. Hâliyle, hırsızlık yapanlara da bir ceza tayin etmiştir.

Şüphesiz ki, başkalarının emeğini, malını, değerli eşyasını çalmak kötü, çirkin bir fiildir. Tarih boyu, bütün insanlık bu hususta ittifak etmiş. Dolayısıyla, hırsızlara çeşitli hukuklarca, çeşitli cezalar verilmiş; halen de veriliyor.
Kur’ân’da, “Yol kesip mal gasbedenin cezası, sağ el ve sol ayağı kesilmektir” (Maide Suresi: 32) diye emredilir. Keza Maide Sûresi’nin 38. âyetinde de şöyle buyurulur:
“Hırsız erkeğin ve hırsız kadının da, işlediklerinin karşılığı ve Allah tarafından ibret verici bir ceza olmak üzere, elini kesin. Allah Aziz’dir, dilediğini yapmakta herkese gâliptir ve hâkimdir. O’nun her işi hikmet iledir.”
İlk bakışta, sathî bir değerlendirmede, el kesmenin korkunç bir ceza olduğu düşüncesine varılır. Oysa, hırsızlığın, namusları paymal, hatta cinayet gibi korkunç sonuçlarına bakıldığında, bu cezanın caydırıcı bir müeyyide olduğu apaçık görülür.

İslâm, “kol kesme” cezâsı ile birlikte, hırsızlık yoluyla gelen nice cinâyetleri, nâmus paymallerini, yuva yıkımlarını, yaralanma ve iftiraları önlemekte, engel olmaktadır. Her akıl sahibi bilir ki, hatta hemen hergün haberlerden izler ki, hırsızlık yapan, sadece çaldığıyla kalmıyor.

– Yakalanma korkusuyla, cinâyet işliyor!

– Girdiği mekânlarda yalnız yakaladığı küçük çocuklardan büyüklere kadar namusları paymal ediyor. Ve sonra şahit bırakmamak için öldürüyor!

Hemen hergün, gazete sayfalarında yer alan acı tablolardan birisi şudur:

“Tarih 1994… ..18 yaşındaki genç, bileziklerini çalmak için gece, komşusu …….’ın evine giriyor. Gürültü üzerine uyanan kadını ve kocası Recep’i öldürüyor! Katil hapse, maktüller mezara girerken; iki yetim ve öksüz çocuk da ortada kalıyor!” (Batının Çöküşü ve Özlenen İnsanlık, s. 92.)

İslâm hukukunda, insanın hayatı, nâmusu, emniyeti gibi, malının dokunulmazlığı da esastır. İnsanda da, başkalarının malına, eşyasına sahip olma duygusu vardır. Kıskançlık, hased, kin ve öfke gibi menfî duyguların da desteğiyle bu his kabarır. Hırsızlarda ise, bu, önüne geçilmez bir bağımlılık hâlini almıştır.
“El kesme” cezâsı, “caydırıcı” olması açısından, bu duyguyu törpüler, yok eder!
Bu konuya yarın da devam edelim.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*