Batı medeniyetinin aslı, antik Yunan kültürü ve eski Roma kültürüne dayanır.
Antik Yunan kültürü birinci sırada, eski Roma ikinci sırada, bugünkü Batı medeniyeti ise üçüncü sıradadır.
Antik Yunan medeniyetinin pagan (putperest) kültürü, birçok süreçlerden geçmesine rağmen yine de temel felsefesi olan paganlığı sonraki kültürlere aktarabilmiştir.
Bu medeniyetlerin özünde; aklı merkeze koyması vardır.
Yani ister Roma ister Yunan medeniyeti olsun; bu medeniyetlerin özü, ruhu akıl ve akılcılıktır.
Aristo, Sokrat, Descartes, Karl Marks gibi dahi derecesindeki filozofların bu medeniyetlerden çıkması buna şahit ve delildir.
Risale-i Nur’un Batı Medeniyeti Tarifi
Çağın tefsiri ve Kur’ân-ı Kerim’in bu asırdaki harika bir yorumu olan Risale-i Nur, kaynağını dinsiz felsefeden alan bu sefih medeniyeti şöyle tanımlamaktadır:
“Nev-i beşere rahmet olan Kur’ân, ancak umumun, lâakal (en az) ekseriyetin saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder. Medeniyet-i hâzıra, beş menfi esas üzerine teessüs etmiştir:
1. Nokta-i istinadı kuvvettir. O ise, şe’ni (özellik) tecavüzdür.
2. Hedef-i kastı menfaattir. O ise, şe’ni tezâhumdur (zahmet ve sıkıntı verme).
3. Hayatta düsturu cidaldir (kavga, savaş). O ise, şe’ni tenâzudur (çekişmek, birbiriyle uğraşma).
4. Kitleler mabeynindeki (arasındaki) rabıtası (bağı), âhari (başkalarını) yutmakla beslenen unsuriyet ve menfi milliyettir. O ise, şe’ni müthiş tesâdümdür (çarpışma, vuruşma).
5. Cazibedar hizmeti, hevâ ve hevesi teşci (cesaretlendirme) ve arzularını tatmindir. O hevâ ise, insanın mesh-i mânevîsine (ahlâk bozukluğu) sebeptir.”1
İşte böyle bir medeniyet aslında ‘deniyet’ olan alçaklıktır. İnsanlık böyle bir medeniyetin tokadını iki dünya savaşıyla yemesine rağmen, güç odaklarının hırsına mani olamamıştır.
Dehşetli zulümler ve haksızlıklar halen dünyanın başını ağrıtmakta; barış, huzur ve refahı engellemektedir.
Batı ve İslam Medeniyetleri Arasındaki Farklar
İslam medeniyetinin yapısı ise ilahidir.
İslam hakikatleri hiçbir harici medeniyet ve felsefe ile izah edilip aşılanamaz.
İnsanın sırf akıl yürütme ile ulaşabildiği ve birbirini reddeden karışık felsefi söylemleri ile İslam medeniyeti şerh ve izah edilemez.
Veya ortak ve melez bir medeniyet meydana getirmeye çalışmak İslam dinine hıyanettir.
Çünkü İslam dininin hidayet sistemi insanı ve insanlığı her iki cihanda da mesut etmeye yeterlidir.
Putperest kökenli medeniyet anlayışları ile takviye edilmeye muhtaç değildir.
İslam, mutlak kemalde olan bir dindir.
Diğer beşeri medeniyetler içinde bulunan doğrular zaten İslam’da vardır.
Bu sebeple kendi hakikatleri dururken harici kurallara ihtiyacı yoktur.
Dünyanın kötü gidişinin sonu ise ancak Kur’ân Medeniyetini kabul edip hayata uygulamakla mümkün olacaktır.
“Şeriat-ı Ahmediye’nin (asv) tazammun ettiği ve emrettiği medeniyet ise:
Nokta-i istinadı, kuvvete bedel, haktır ki, şe’ni adâlet ve tevazündür (denklik, eşitlik).
Hedefi de, menfaat yerine fazilettir ki, şe’ni muhabbet ve tecâzüptür (birbirini cezbetme, çekme).
Cihetü’l-vahdet (birlik sebebi) de, unsuriyet ve milliyet yerine, rabıta-i dinî ve vatanî ve sınıfîdir ki, şe’nî samimî uhuvvet (kardeşlik) ve müsâlemet (barış ve huzur) ve haricin tecavüzüne karşı yalnız tedâfüdür (savunma).
Hayatta, düstur-u cidal yerine düstur-u teâvündür (yardımlaşma) ki, şe’nî ittihad (birleşme) ve tesanüttür (dayanışma).
Hevâ yerine hüdâdır (hidayet, doğru yol) ki, şe’ni insaniyeten terakki (yükselme, gelişme) ve ruhen tekâmüldür (olgunlaşma).
Mevcudiyetimizin hâmisi (koruyucusu) olan İslamiyet’ten elini gevşetme, dört elle sarıl. Yoksa mahvolursun.”2
Bediüzzaman Hazretleri Batı medeniyetini ikiye ayırmaktadır.
Fenne ve teknolojiye kuvvet veren medeniyete, kapılarımızı açmayı ve takdir etmeyi tavsiye etmiştir.
Ancak aynı medeniyetin ve Avrupa’nın kötü ahlakını, zulmünü, dalaletini ve çıkarcı zihniyetini reddetmiş ve bu hususta İslam âleminin uyanık olmasını tavsiye etmiştir.
Hatta birinci ve ikinci Avrupa olarak tasnif ettiği bu medeniyetlerin birincisinin hakiki İsevilik diniyle rehabilite olduğunu; ikincisinin ise pagan kültürüyle ‘sömürgecilik’ anlayışına devam ettiğini belirtmiştir.
“Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir. Birisi, İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyizle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi san’atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden bu birinci Avrupa’ya hitap etmiyorum.”
“Belki, felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiâtını mehâsin zannederek beşeri sefâhete ve dalâlete sevk eden bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitap ediyorum.”3
Bediüzzaman Hazretlerinin işte bu birinci Avrupa’nın başardığı meşrutiyet, cumhuriyet ve demokrasi anlayışına sahip çıktığı görülür.
“Demokrasi şeriattır” hükmünün anlamı; demokrasiyi meydana getiren bütün güzel unsurların daha gelişmiş hali İslam medeniyetinde mevcuttur demektir.
Nitekim Cenab-ı Allah’ın “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.”4 ayetindeki emri ile İslam medeniyetini uygulamalı olarak ortaya koyan Hz. Peygamber Aleyhissalatü Vesselam;
“Bir kavmin efendisi onlara hizmet edendir.”5 buyurarak kendini ashabından üstün ve ayrıcalıklı görmemiş; kendisine Allah tarafından bildirilmeyen hususlarda meşveret ederek ortak aklın üstünlüğünü göstermiştir.
Bu durumu İrlandalı yazar, siyaset bilimci, düşünür George Bernard Shaw: “İngiltere’de demokrasi kemale ermiştir. Bir adım ötesi İslâm’dır.” diyerek Asr-ı Saadette (Hz. Peygamber ve dört halife dönemi) yaşanan İslam’ın üstünlüğünü ifade etmiştir.
Çünkü demokrasilerde, meselâ bazı milletvekillerine ve idarecilere tanınan dokunulmazlık hakkı vb. ayrıcalıklar İslamiyet’te yoktur.
Herkes hukuk karşısında eşittir.
İslam Medeniyetinin Geleceği
Peki, bu İslam medeniyetini tekrar dünya üzerinde kimler; nasıl tesis edecektir?
Bu sorunun cevabı da Risale-i Nur eserlerinde verilmiştir.
Bu zamanın en büyük farzı olan İttihad-ı İslam’ın sağlanması ve bu İslam Birliğinin kurulmasına ve faaliyetine yardımcı olacak hakiki dindar İsevilerin desteğiyle Peygamber müjdesi gerçekleşecektir.
“Ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek isterler. İnkârcılar ne kadar istemeseler de, Allah nurunu, dinini tamamlayacaktır.”6
“Evet, ümitvar olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde, en yüksek gür sadâ İslam’ın sadâsı olacaktır!”7
Dipnotlar:
1- Mektubat, s.802.
2- Age, s. 802-803.
3- Lem’alar, On Yedinci Lem’a, Beşinci Nota.
4- Âl-i İmrân Suresi 31. ayet.
5- Deylemî, Müsned, II, 324.
6- Saff Suresi, 8. ayet.
7- Tarihçe-i Hayat, s.145.
Benzer konuda makaleler:
- Peygamber efendimizin iletişim tekniği
- Antik kentlere mana-i harfi penceresinden nasıl bakabiliriz?
- Mânâ-i harfî ile medeniyetin ontolojik temellerine bir bakış
- 7. Risale-i Nur Kongresi, V. Masa Sonuç Bildirisi