Isparta mevlidleri

alt

Asr-ı Saadetten sonra ihya olan ve hasene kabul edilen mevlid-i şerifler, Müslümanların bir araya geldiği ve bir çok salâvat ve duâlara ve yeni bağlılıklara ve en başında manevî inşirah ve müjdelere vesile olduğundan, Türkiye’mizde vazgeçilmez bir faaliyet ve bir İslâmî hizmettir. Aslında sevdiklerine vefa borcunun ayrı bir sosyal hayattaki tecellisidir. Mevlidler tebessüm eden simalarla, gözden akan yaşlarla, semaya kalkan ellerle, dillerden eksik olmayan duâlarla bir araya gelmenin güzelliğidir. Ayrıca kavgaların, fitnelerin, hasetlerin olmadığı bir bayram yeri gibidir.

Uzun yıllardır Isparta’da Hz. Bediüzzaman için tertiplen Mevlid-i şeriflerde bu manalar vardır. Çeşitli vesilelerle 18 yıl civarında kaldığı Isparta ve Barla ilçesinde başlattığı nurânî hizmet, Isparta ve havalisini ihya ettiği gibi, âlem çarşısını kaplamıştır. Ona gönül veren tullab-ı nur 1962 yılında Barla ilçesinde Yokuş Başı Camii’nde başlattıkları mevlid-i şerif, çeşitli vesilelerle her yıl devam etmektedir. Barla’da başlayan mevlidler zamanla Isparta’ya, Şanlıurfa’ya, Van’a ve Ankara’ya ve emsali yerlere intikal etmiştir.

Bu nevi umumî mevlidlerde yıl boyu ve hatta yıllar boyu birbirini göremeyen can dostlarının umumî kaynaşma günüdür. Muhabbetler, kucaklaşmalar, sarılmalar insanın ufkunda bambaşka pencereler açmaktadır. Uzun yıllardan beri hem takibinde ve hem de içinde bulunduğumuz bu mevlidlerin geniş mana ve anlamlısı başta Isparta, Van ve Şanlıurfa’da yapılmaktadır. Diğer yerlere gidemeyenler buralara mutlaka gelir, hasretlerini de giderirler.

Isparta, Hz. Bediüzzaman’ın uzun süre kaldığı mekân olması itibarıyla ayrı bir manası vardır. Bilhassa 27 Mayıs 1960 ihtilâlci subaylarının Şanlıurfa Halil İbrahim Dergâhı’ndaki kabrini kırarak çıkardıkları mevtasını naşını kardeşi Abdülmecid Nursî (Ünlukul) merhumun nezaretinde uçakla Afyon’a, oradan da kara yolu ile Isparta’ya getirilir ve bilinmeyen bir yere defnederler. Rivayetler uzun. Barla’dır, Sav Köyüdür, Isparta yüksek mezarlıktır ve Atabey yoludur vesâire yerlerdir. Sırlar âlemi, giremeyiz oralara…

Onu sevenler bu mevlid vesilesi ile Türkiye’den akın akın gelirler, hatta dış dünyadan bu günler için sefer yapanlar da var. Bu nuranî topluluk Isparta’nın bağrında ve her karış toprağında Hz. Bediüzzaman’ın ayak izlerini ve kabir taşını ararlar. Bu aşk ve heyecan içinde, bu mevlid-i şeriflere nasıl gelip gittiklerinin bazan farkına bile varamazlar. Manevî güzelliklerle ve Isparta’nın gül kokuları, gül yağları ve gül lokumlarıyla geldikleri yerlere dönerler, Mevlevîlerin döndükleri gibi.

Sayısız hatıralarla doluyuz. Hz. Bediüzzaman bizlere Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ı gerçek manada tanıttırdığından ve onun (asm) emsalsiz güzelliklerini öğrettiğinden dolayı onu çok seviyoruz ve bu sevgimizi bir ahde vefa babında kırık dökük halimizle bağrıyanık feryatlar içinde Fatihalar gönderiyoruz. Onun hakkını bizler ve millet olarak ödemenin çok zor olduğunu biliyoruz. O tartışılmaz hizmetlerin 20. asırdaki baş mimarı ve bir büyük Peygamber (asm) varisi, ona mevlidler az bile gelir.

Gözyaşları içinde bu Pazar Isparta Ulu Cami’de deruhte edilecek olan mevlid-i şerif için yazdığım bu makalemde, 1970 mevlidinde çok dikkat çeken, insana ürpertiler veren bir hatıramla bu fakir makalemizi noktalamak isterim. Şöyle ki; o tarihte Konya ve Konya Ereğli’sindeki kardeşlerimiz ve ağabeylerimizle bir özel otobüs ile Barla’ya vardık. Oradan 4 saat yürüyerek Bediüzzaman Hazretlerinin günlerce, aylarca kaldığı Çam Dağına çıktık ve Hz. Üstadın misafir kaldığı iki ağacın altında yığılıp kaldık.

Dönmemiz çok zor, gece kalmaya karar kılındı. Namaz vakitleri ağaçların üzerinden üçlü ezanlar okuduk. Çok acıkmıştık, çobanlardan bir koyun aldık, kazan bulduk ateş yaktık kavurma yaptık. Kimseler uyuyamadı, gece haşin mi haşin. “Kurt mu çıkacak, ayı mı çıkacak, domuz mu çıkacak?” diye herkesi korku sardı ve nöbetler tutuldu. Şimdi soruyorum; Allah dostu, Peygamber aşığı Hz. Bediüzzaman bu ıssız yerlerde soğuk gecelerde, tek başına buralarda nasıl kalıyor ve Nur Külliyatını nasıl yazıp,  nasıl tashih ediyordu?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*