İsraf eden, iflâs eder

Yine doğru bir söz, doğru bir tesbitle karşı karşıyayız. Kahramanmaraş’da düzenlenen Gıda Tarım ve Hayvancılık Çalıştayı’nda konuşan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba, “Aman ha, israf eden iflas eder” demiş. (AA, 30 Eylül 2017)

Doğru söze, doğru tesbite destek verilir. İsraf edenlerin uzun dönemde iflâs ettiğine tarih de şahittir. İsrafın ne fena bir alışkanlık olduğunu anlatmak ve milletimizi bu belâdan uzak tutmak için ne kadar çalışma yapılsa yeridir. Ancak böyle bir çalışmanın yapıldığını söylemek kolay değil. Elbette israfın iyi bir şey olmadığı umumî olarak biliniyor, ama geçen yıllarda ‘israf’ olarak görülen bazı harcama ve alışkanlıklar maalesef artık ‘ihtiyaç’ olarak görülmeye başlanmış. Bu yanlış kanaati ortadan kaldırmak ve insanları iktisatlı yaşamaya dâvet etmek en başta idareciler olmak üzere hepimizin vazifesidir.

Tabiî ki böyle bir dâvet ve çağrıyı ancak israftan uzak duranlar yapabilir. Bir yandan israf denizinde yüzmek ve öte yandan da millete “Aman ha, israftan uzak duralım” demek tesirli olmaz. Bu noktadan hadiseye baktığımızda israftan uzak durması gerekenlerin başında idareciler gelmektedir. İdareciler hem kendi harcamalarını yaparken israftan uzak durmalılar hem de kendilerine emanet edilen millet imkânlarını harcarken israf tuzağına düşmemelidirler.

Türkiye’nin ve Türkiye’yi idare edenlerin bunu başarabildiği; hem kendi şahsî harcamalarında hem de milletin kendilerine emanet ettiği imkânları kullanırken israf tuzağına düşmediklerini kim söyleyebilir?

Zaten Türkiye’yi idare edenler de yeri ve zamanı geldiğinde israftan yana şikâyet ediyorlar. Hatta bürokratları ve vatandaşı tasarrufa dâvet eden açıklamalar da yapıyorlar. Bu çağrıların yapılması da elbette önemlidir, ama israf denizinde yüzenlerin yaptığı açıklamaların kabul görmesi ve netice vermesi kolay değildir. İdarecilerin kendi paralarından yaptıkları israfları bir yana bıraksak bile milletin imkânlarını büyük ölçüde israf ettiklerini görmezden gelebilir miyiz? Sadece karşılama ve uğurlama törenleri için israf edilen imkânlar düşünülse yeter. Yıllardan beri tartışma konusu olan ‘makam arabası israfı’ konusunda tesirli bir adım atıldığını duyan var mı? Dünyanın en zengin ülkesiymiş gibi davranan bir idareci anlayışı var. Niçin en lüks arabalar makam aracı olarak kullanılır? Uzun dönem planlanmayan ve günü kurtarmak için yapılan yatırımlar sebebiyle ne kadar paranın ve imkânın israf edildiğini hesaplayan var mı? Şehirlerde yapılan yaya kaldırımı israfına dikkat çeken kaldı mı? Neredeyse her yıl yenilenen, sökülüp atılan kaldırım taşları Türkiye’deki israfın çarpıcı bir aynası değil midir?

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki Türkiye israf batağından çıkabilse ve sahip olduğu imkânlarını tasarruflu ve yerli yerinde kullanabilse çok daha iyi noktalara ulaşabiliriz. Devlet çarkı işlerken yapılan israflar bir gün dahi gecikmeden önlenmelidir. İnanın, israfı önlemek için bir ‘bakanlık’ kurulsa yeridir. Elbette böyle bir bakanlık isimden ve resimden ibaret olmamalı. Ciddî çalışmalı, konu ile ilgili gönüllü uzmanlardan yardım almalı ve israfı mutlak surette önleyebilmelidir. Böyle bir bakanlığa makam dahi gerekli değildir. “Nerede israf var? Bu israf nasıl önlenir?” diye bir kampanya açılsa ve gelen teklifler samimiyetle değerlendirilse inanın israf bataklığından çıkabiliriz.

Madem israf eden iflâs eder, o halde başka söze hacet yok. İsraf denizinde yüzdüğümüze göre hükmen iflâs etmiş durumdayız. Birlikte düşünerek ve çalışarak bu bataklıktan çıkabiliriz ve çıkmalıyız vesselâm.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*