İsrail vahşeti ve Türkiye

Başbakan, Güney Amerika gezisinin Arjantin bölümünü, “Atatürk anıtını açmaktan vazgeçtiler” diye iptal eder; bu karar Türkiye’de “Arjantin’e un minuto” (Star), “Arjantin’e de one minute” (Vakit) manşetleriyle duyurulur ve gezi iptalinin ötesinde Buenos Aires’e “haddini bildirmek için” misilleme olarak Ankara’daki Arjantin Caddesinin ismini değiştirmek, bu ülkeye doğrudan THY uçuşlarını, tekstil işbirliğini ve yatırım programlarını iptal etmek, oradan et almamak gibi “yaptırım”lar seslendirilirken, bir buçuk yıl önceki “one minute” çıkışının muhatabı İsrail, Gazze’ye yardım filosuna yaptığı baskınla en az 10 kişiyi katletti.

Bu rakam, İsrail hükümetinin verdiği sayı.

İsrail TV’leri ise sayıyı 20’ye kadar çıkarıyor.

Gazze’yi yıllardır inim inim inleten ambargoyu delip, oradaki insanlara bir nebze olsun nefes aldırabilmek için uluslararası bir organizasyonla yola çıkan yardım filosunun, tıpkı ambargo gibi insafsız, vicdansız ve kanlı bir operasyona hedef yapılması, İsrail’in ne kadar gözü dönmüş bir çılgınlık içerisinde olduğunu bütün dünyanın önünde bir defa daha gözler önüne serdi.

Daha önce karadan yapılan yardım seferi, Mısır’da Mübarek rejiminin çıkardığı tuhaf engellemelere ve bunun yol açtığı gerginliklere rağmen sonuca ulaşmış, ama can kaybı olmamıştı.

Ne yazık ki, bu deniz seferinde kan döküldü.

Dünyanın her yerinden insanî yardım gönüllülerinin, din adamlarının, milletvekillerinin, gazetecilerin yer aldığı yardım filosuna yapılan vahşi saldırı, Tel Aviv’in evvelce başka örneklerde de defaatle sergilediği, dünyaya dahi meydan okumakta tereddüt göstermeme tavrına çok dramatik yeni bir örnek daha oluşturuyor.

Dünya, bu alçakça saldırganlığı ve cür’eti de sineye çekip, İsrail’in hunhar politika ve zulümlerine sessiz kalmayı, daha ötesinde ABD’nin yaptığı gibi açıktan destek olmayı sürdürebilir mi?

İnsanlığın ortak vicdanı, böyle ağır bir yükü kaldırabilir mi? İsrail’in, yaptığı katliamı karartıp gözlerden saklamak için gösterdiği onca çabaya rağmen, kısmen dahi olsa canlı yayınlarla dünyanın her köşesinde sıcağı sıcağına ve an be an takip edilen bu inanılmaz trajedi karşısında aynı ortak vicdan sessiz ve duyarsız kalabilir mi?

Hep birlikte gözleyip takip edeceğiz…

Sayısı henüz tam olarak belli olmayan ölenlerin 9’unun Türk olduğuna dair haberler, filodaki yakınlarını dualarla uğurlayan insanlarımızın yüreğini ağzına getirirken, özellikle hükümeti ciddî ve zorlu bir sınavla karşı karşıya bırakıyor.

İsrail’in zulümlerine yönelik olarak “one minute”ten bu yana söylem düzeyinde tepki gösterirken, fiiliyattaki işbirliği ilişkilerini aynen devam ettiren ikili tavır, bu olaydan sonra da sürdürülemez. Aksi halde, İsrail politikalarını eleştiren söylemlerin hiçbir inandırıcılığı kalmaz.

Bu noktada, İsrail’in günlerdir “Gazze’ye yardım filosuna askerî müdahale” tehdidinde bulunduğu hatırlanırsa, buna karşı Türkiye’nin ne gibi bir hazırlık içerisinde olduğu da meçhul.

Ve İsrail Dışişleri Sözcüsünün “Türk Dışişleri ile hâlâ temas halindeyiz. Türk hükümeti bunun (filonun) arkasında olmadığını, organize etmediğini, katılmadığını, desteklemediğini söylüyor. Bunu bilmek çok güzel” (Habertürk, 31.5.10) ifadeleri son derece düşündürücü ve manidar.

Başbakanın, Brezilya’da iken gemilerle ilgili olarak “Bu bir sivil toplum organizasyonudur, bizim dışımızda bir olaydır” şeklinde beyanlarda bulunduğu hatırlanırsa, İsrailli sözcünün bu ifadelerden çıkardığı sonuç ve mesaj daha da anlamlı hale geliyor. İsrail, niyetlendiği saldırganlık için bu tavırdan da yüz bulmuş olabilir mi?

Saldırıdan sonra Arınç’ın açıkladığı “büyükelçiyi çekme, üç askerî tatbikatla genç millî takımlar maçını iptal” kararları İsrail’i durdurmaya yeter mi? Dikkat: İsrail’le yapılan—çoğu askerî—anlaşmaların iptalinden hâlâ söz eden yok, tatbikat iptalinde ise Ankara Atina’nın da gerisinde kaldı…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*